Sadece benim değil, hayatına dokunma şansı bulduğu herkesin, geri kalan ömrünün önemli karakterlerinden biri olmayı başaran Burak Su ile 2000’li yılların başlarında yaptığımız bir diyaloğu sizinle paylaşıyorum. O zamanlar bir arkadaşım var karşı cinsten. (Kız arkadaşım değil, arkadaşım kız!! o zamanlar böyle bir ayrım vardı.) Hani çoğunuzun lise ya da üniversite yıllarında kanka diye isimlendirdiğiniz ve dostluğu ağır bastığından, “kız/erkek arkadaşım” formatına geçmesi için hamle yapmaya cesaret edemediğiniz ve kısmi flört oyunları ile kanka-sevgili çizgisinde dalgalı seyir gösterip, gençlik anılarınızda kalmaya mahkum ettiğiniz karşı cins arkadaşlarınızdan bahsediyorum. Telefonu aklımdasın manasında saat başı çaldırıp kapattığınız (Kontör bu kadar ucuz değil o zamanlar, 100 Kontör bir haftalık harçlığınıza denk geliyor ve genelde ayın yarısından fazlasını 10 kontör altı bakiye ile çaldırıp kapatarak mors alfabesi benzeri geliştirilen ortak dille geçiriyorsunuz)
gece yatarken iyi geceler, sabah kalktığınızda günaydın sms’ini dört gözle beklediğiniz, beraber vakit geçirmekten çok keyif aldığınız, beslediğiniz masum ötesi duygular için yer yer utandığınız, ve geçen onca yıl sonrasında bu yazıyı okurken isminin zihninizde belirmesiyle hafif bir tebessüm yaratan karşı cins kankalarınızdan bahsediyorum. Bu karşı cins kankamla yer yer tahammül oyunları oynuyoruz. Tabi bunu bir oyun olarak isimlendirmek yıllar sonra o günleri hatırlayıp yazarken çok kolay oluyor. O zamanlar canımız yanıyor, trip atıyoruz, bir kaç güne yayılan kırgınlıklar küslükler yaşıyoruz ve en ufak hareketlere derin manalar yükleyip, bizi niye anlamadığından, ona o kadar güvenmişken canımızın yandığını nasıl farketmemesinden yakınıyoruz. Tam da böyle bir günün akşamı Burak ile dertleşiyordum. Burak’ın garip ve kitaplık bir hayat hikayesi mevcut ama sadece yazım ile ilgili olan kısmı ayrıntı vermeden anlatayım.
Benim gibi Askeri Lise Mezunu o da. Daha sonra Harp Okulu başlama kampına gitmeden ayrılmış. Bir yıl Üniversite sınavına çalışıp GATA yı kazanmış. Bu seferde askeri lise kontenjanı üzerinden kazandığı için kaydı yapılmamış. Askeri lise mezunu olduktan sonra ayrıldığı için ilgili kontenjandan yararlanmasının hakkı olduğu gerekçesiyle dava açmış. Alt tercihinden yerleştiği Dokuz Eylül İşletme Fakültesi’nde üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçerken dava sonuçlanıyor. İşletmedeki kaydını dondurup GATA’ya başlıyor. Bizim de yollarımız burdan sonra kesişiyor. Gelelim dertleşme faslımıza. Burak beni dinledikten sonra diğer lisans disiplini ile mevcut sorunu birleştirip dedi ki “madem bu kız bu oyunu senden daha iyi oynuyor ve genelde senin canın yanıyor, o zaman piyasayı bulandır” Pek bir şey anlamamıştım. Yani.. diyebildim sadece. “Oğlum rakip firma senden daha iyi adım atıyor ve mevcut durumu daha iyi okuyor. Seni çözmüş. Senin o ihaleye girip giremeyeceğini anlıyor. Sende piyasayı bulandır. Hamla yapacağı güvenli ortamı ortadan kaldır. O adım atamazken piyasayı bulandıran sen olduğun için bu bulanıklıkta rahatlıkla hamle yapabilirsin.”
Bundan sonraki günlerde kankama hayatımda çok önemli olduğundan bahsederken, bir gün sonra hiç arayıp sormuyordum Kaldığım bir dersi ona söylemeyip başkasından duymasını sağlarken, ertesi gün bir başka sınav sonucunu ilk onunla paylaşıyordum vs. Sonuçta işe yaradı. İlişkimizin bütün dinamikleri benim kontrolüme geçti. O gençlik anılarımda bol tebessümle hatırlayacağım karşı cins anılarımda yerini aldı. Bense bir sonraki yıl işletme fakültesine başladım. Çok keyif alarak okudum. Öğrendiklerimi hayatımın içerisine adapte etmeye çalıştım. İşte tıp fakültesi diplomamın yanında özgeçmişimde yer alan işletme fakültesi diplomasının hikayesini böylece öğrenmiş oldunuz.
Bu yazıdaki işletme disiplininden köken alan taktikler evlilik hayatınızda her zaman işe yaramayacaktır. Evlilikte lisans seviyesinde öğrendiklerim beni kurtarmadı. Yüksek lisans’a başlayınca hayatı daha sistematik analiz etmeye başladım. Birden fazla dinamiği olan ve tam bir uyum içerisinde inşa edilme şartı olan evlilik kurumuna daha multidisipliner yaklaşmak lazımmış onu anladım. Yüksek lisans eğitimim boyunca öğrendiklerimi evlilik hayatına nasıl uyarladığımı ilerleyen yazılarımda paylaşacağım. Ama sekiz yıllık evliliğimde hiç piyasayı bulandırmadım dersem piyasaya karşı ayıp etmiş olurum.

















