Piyasayı Bulandır

Sadece benim değil, hayatına dokunma şansı bulduğu herkesin, geri kalan ömrünün önemli karakterlerinden biri olmayı başaran Burak Su ile 2000’li yılların başlarında yaptığımız bir diyaloğu sizinle paylaşıyorum. O zamanlar bir arkadaşım var karşı cinsten. (Kız arkadaşım değil, arkadaşım kız!! o zamanlar böyle bir ayrım vardı.) Hani çoğunuzun lise ya da üniversite yıllarında kanka diye isimlendirdiğiniz ve dostluğu ağır bastığından, “kız/erkek arkadaşım” formatına geçmesi için hamle yapmaya cesaret edemediğiniz ve kısmi flört oyunları ile kanka-sevgili çizgisinde dalgalı seyir gösterip, gençlik anılarınızda kalmaya mahkum ettiğiniz karşı cins arkadaşlarınızdan bahsediyorum. Telefonu aklımdasın manasında saat başı çaldırıp kapattığınız (Kontör bu kadar ucuz değil o zamanlar, 100 Kontör bir haftalık harçlığınıza denk geliyor ve genelde ayın yarısından fazlasını 10 kontör altı bakiye ile çaldırıp kapatarak mors alfabesi benzeri geliştirilen ortak dille geçiriyorsunuz) 99-cevapsiz-arama-600x450gece yatarken iyi geceler, sabah kalktığınızda günaydın sms’ini dört gözle beklediğiniz, beraber vakit geçirmekten çok keyif aldığınız, beslediğiniz masum ötesi duygular için yer yer utandığınız, ve geçen onca yıl sonrasında bu yazıyı okurken isminin zihninizde belirmesiyle hafif bir tebessüm yaratan karşı cins kankalarınızdan bahsediyorum. Bu karşı cins kankamla yer yer tahammül oyunları oynuyoruz. Tabi bunu bir oyun olarak isimlendirmek yıllar sonra o günleri hatırlayıp yazarken çok kolay oluyor. O zamanlar canımız yanıyor, trip atıyoruz, bir kaç güne yayılan kırgınlıklar küslükler yaşıyoruz ve en ufak hareketlere derin manalar yükleyip, bizi niye anlamadığından, ona o kadar güvenmişken canımızın yandığını nasıl farketmemesinden yakınıyoruz. Tam da böyle bir günün akşamı Burak  ile dertleşiyordum. Burak’ın garip ve kitaplık bir hayat hikayesi mevcut ama sadece yazım ile ilgili olan kısmı ayrıntı vermeden anlatayım.

Benim gibi Askeri Lise Mezunu o da. Daha sonra Harp Okulu başlama kampına gitmeden ayrılmış. Bir yıl Üniversite sınavına çalışıp GATA yı kazanmış. Bu seferde askeri lise kontenjanı üzerinden kazandığı için kaydı yapılmamış. Askeri lise mezunu olduktan sonra ayrıldığı için ilgili kontenjandan yararlanmasının hakkı olduğu gerekçesiyle dava açmış. Alt tercihinden yerleştiği Dokuz Eylül İşletme Fakültesi’nde üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçerken dava sonuçlanıyor. İşletmedeki kaydını dondurup GATA’ya başlıyor. Bizim de yollarımız burdan sonra kesişiyor. Gelelim dertleşme faslımıza. Burak beni dinledikten sonra diğer lisans disiplini ile mevcut sorunu birleştirip dedi ki “madem bu kız bu oyunu senden daha iyi oynuyor ve genelde senin canın yanıyor, o zaman piyasayı bulandır” Pek bir şey anlamamıştım. Yani.. diyebildim sadece. “Oğlum rakip firma senden daha iyi adım atıyor ve mevcut durumu daha iyi okuyor. Seni çözmüş. Senin o ihaleye girip giremeyeceğini anlıyor. Sende piyasayı bulandır. Hamla yapacağı güvenli ortamı ortadan kaldır. O adım atamazken piyasayı bulandıran sen olduğun için bu bulanıklıkta rahatlıkla hamle yapabilirsin.” piyasayı bulandırBundan sonraki günlerde kankama hayatımda çok önemli olduğundan bahsederken, bir gün sonra hiç arayıp sormuyordum Kaldığım bir dersi ona söylemeyip başkasından duymasını sağlarken, ertesi gün bir başka sınav sonucunu ilk onunla paylaşıyordum vs. Sonuçta işe yaradı. İlişkimizin bütün dinamikleri benim kontrolüme geçti. O gençlik anılarımda bol tebessümle hatırlayacağım karşı cins anılarımda yerini aldı. Bense bir sonraki yıl işletme fakültesine başladım. Çok keyif alarak okudum. Öğrendiklerimi hayatımın içerisine adapte etmeye çalıştım. İşte tıp fakültesi diplomamın yanında özgeçmişimde yer alan işletme fakültesi diplomasının hikayesini böylece öğrenmiş oldunuz.

Bu yazıdaki işletme disiplininden köken alan taktikler evlilik hayatınızda her zaman işe yaramayacaktır. Evlilikte lisans seviyesinde öğrendiklerim beni  kurtarmadı. Yüksek lisans’a başlayınca hayatı daha sistematik analiz etmeye başladım. Birden fazla dinamiği olan ve tam bir uyum içerisinde inşa edilme şartı olan evlilik kurumuna daha multidisipliner yaklaşmak lazımmış onu anladım. Yüksek lisans eğitimim boyunca öğrendiklerimi evlilik hayatına nasıl uyarladığımı ilerleyen yazılarımda paylaşacağım. Ama sekiz yıllık evliliğimde hiç piyasayı bulandırmadım dersem piyasaya karşı ayıp etmiş olurum.

Koğuş yat…!

On dört yaşımda başlayan yatılı okul maceram benim de yoğun çabalarımla 2007 yılında 26 yaşımda bitti. Askeri temelli bir eğitim sisteminden geçtiğim için koğuş kalk nidasına oldukça adapteyimdir. kogus-kalkKalkmaları standarda bağlanmış olan bu ergen ve ergen irisi grubun yatmaları ne yazık ki aynı standart şartlara bağlanamıyordu. Kimi erkenden yatıyor, kimi ihtiyari etüde (çalışmak isteyenlerin yat yoklamasından sonra koğuşlar bölgesindeki dershaneleri kullanması) kalıyor, kimi koridorlarda ya da ortak kararla uyumamayı tercih eden bir koğuşta sohbet muhabbet edasında gecenin ilk saatlerini geçiyordu. Her şeyi mümkün olduğunca standart olan bu topluluğun birbirinden çok farklı mutlulukta insanlar çıkartmasında bu yatma düzenindeki farklılıklar olduğunu o zamanlar düşünmüşümdür.

Bugün modern toplumlarda askeri ortamdaki “koğuş kalk” nidasının yerini dijital cep telefonu melodileri aldı. Sabah kalkarken genelde zorlandığımız için daha sert ve uyandırması muhtemel melodiler tercih ediyoruz. Çalışan neslin güne başlaması genelde birbirine benzerlik gösteriyor ancak yatma formlarımız arasında birbirinden çok farklı tarzlar mevcut. Bu farklılıkların günümüzün kalitesine, ilişkilerimize, belki de mutluluğumuza olan etkilerinin olma ihtimaline biraz olsun dikkat çekmek istiyorum.

Çocuklarımız için yatma saatleri belirlemeliyiz. Bunun tabi ki çocuğun gelişimi üzerinde oldukça önemli etkileri mevcut. (Büyümeye yardımcı olan hormon (Growth Hormon) yoğun olarak uykuda iken salgılanıyor diye bir tıbbi bilgiyi dip not olarak geçeyim). Çocukların erken yatmasının  en az bunun kadar önemli bir başka yararı ise anne ve babalara ebeveyn olarak üstlendikleri rollerden çıkarak, flört ortamının yeniden tesis edilmesi için gerekli zamanı sağlıyor olmasını söyleyebiliriz. Büyüdükleri ortamda flörtü çağrıştıran hareketlerin (ele tutuşma, saçını okşama, kucağına yatarak televizyon izleme, meyve tabağından eşini besleme gibi) çocukların yanında yapılmasının uygun olmadığını düşünen ebeveynlerin sayısı hiç de az değildir. Tercihimiz, bu tür davranışların çocukların önünde de yapılmasıdır. Bundan daha iyi bir ilk cinsel eğitime giriş dersi düşünülemez. Ancak oluşturdukları ebeveyn zırhını çocuklarının önünde kaldırmalarının zor olduğunu düşünen  aileler, çocukları uygun saatte yatmaları ile ilgili eğitimi veremediklerinde sadece yatak odalarına sıkışmış ve genelde amacı ve devamı aşikar flört oyunlarına mahkum kalıyorlar. iyi uykularİlişkileri ebeveyn rolünün ağır zırhı altında ezilip büzülüyor. İlk aşamada ailelerin ulusal kanalların çocuklar için uyarı mesajlarına riayet etmeleri ve “Haydi Çocuklar Uykuya” kampanyasına ailece destek vermeleri ebeveynlikten partnerliğe geçişte ihtiyaçları olan zamanı kazanmalarına yardımcı olabilir.

0-3 yaş çocuğa sahip çiftler hele ki ilk ebeveynlik tecrübesini yaşıyorlarsa birbirilerini çift olarak ihmal etmeleri çok sık karşılaşılan bir durumdur. Hamilelik sonrası hormonlara bağlı normal olarak karşılanılabilen bu durum, zamanla hormonal dengenin normale dönmesine rağmen duygusal anlamdaki geri dönüşte duraksamaya neden olabiliyor. Tiyatroda role girmek diye bir tabir mevcuttur. dogum-sonrasi-cinsel-isteksizlikİşte bu taze çocuklu çiftler çok eğlenceli olan bu ebeveynlik rolüne bir daha çıkmamak üzere girip, çift rolünü oynadıkları yılların çok uzaklarda kaldığı ile ilgili bir inanış geliştirmeleri söz konusu olabiliyor. İlk merak ile düzülen çocuk odalarındaki beşikler süs olmaktan öteye geçemiyor ve üç kişilik mutlu bir dünyanın çekiciliği bazen ömür boyu mutluluğun garantisi olan iki kişiye bir dünya anlayışının önüne geçebiliyor. çocuk uyutma2 Çocuk ile aynı yatakta yatmasalar bile çocuğu uyutma vazifesini üzerine alan ebeveyn ya çocuğu uyutmaya çalışırken onun yanında uyuya kalıyor ya da uyutup yatak odasına döndüğünde eşini uyumuş halde bulabiliyor. Bu tekrarlayan davranış bir süre sonra ailenin genel gece karakterine dönüşebiliyor.

Yoğun iş temposundan dolayı artık eve iş getirmek rutin bir faaliyet oldu. Hele ki son zamanlarda türeyen iş modellerinde bilgisayar ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte iş işte kalmıyor. “Aileme zaman ayırmalıyım” hipotezini desteklemek için eve getirdiğimiz işleri herkesin yatmaya niyetlendiği zamana sarkıtmayı başarı olarak görebiliyoruz. “Ailemin zamanından değil kendi uyku vaktimden fedakarlık ediyorum” düşüncesi vicdanen bizi rahatlatabiliyor.homeoffice Oysa ki tam da bu esnada eş ilişkilerinin önemli düşmanlarından birisinin aynı anda yatağa girememek olduğunu hatırlatmak gerekir. “Sen yat ben biraz daha çalışacağım” dediğimizde eşin yatma saatinden bir ya da iki saat sonra yatağa geçiyoruz. Bu senaryonun en kabul edilebilir kısmı aslında bu davranış. Bir de çalıştığı odadaki kanepede uyuyakalan bir grup var ki bir süre sonra yatakların ayrı olmasını bu çiftler tarafından normal kabul edilebiliyor. Atalarımızdan kulağımıza küpe deyimlerden biri olan bir yastıkta kocayın lafının aksine bu çiftler bir odada bile kocayamayabiliyor. Aynı yatağa geçtiğimizi varsaydığımızda eşimizin iki saatlik uyku farkından dolayı herhangi bir gece macerasından söz etmek oldukça zorlaşıyor. Sabaha ertelenen planlarda ise bu kez erkek ve kadın arasındaki gün içerisinde değişken olan libidonun asimetrik dağılımı devreye giriyor. Sabah fizyolojik olarak uyarılmaya çok müsait olan erkek ile hayatının her döneminde planlı faaliyetlerden mutlu olan, hayatının zaman planlaması ile ilgili kontrolünün kendisinde olmasına özen gösteren kadın arasında üstü kapalı bir fikir ayrılığı oluşuyor. cinsel isteksizlikKadın sabah için bir macerayı planlamış olsaydı belki yarım saat erken kalkacaktı, şimdi daha duş alacak, saçını kurutacak vs… Bu plansızlıktan rahatsızlığını beden dili ile anlatıyor. Erkek ise plansızlıktan reddedildiğinin farkında olmadan durumu kişiselleştiriyor ve güne berbat bir başlangıç yapması söz konusu olabiliyor.

Güne güzel başlamanın bir numaralı kuralı önceki günü güzel bitirmekten geçiyor. Yatma düzenimizin planlayabildiğimiz ailelerimizde ister üç yaşında çocuğumuz olsun, ister televizyon çağında çocuğumuz olsun ister de eve iş getiren iki kişilik bir ailemiz olsun aynı anda yatağa girmeyi planlayabildiğimiz sürece o günü güzel bitirmiş kabul edebileceğiz.koğuş yat Daha flört tadında çiftlerin egemen olduğu ailelerimizle mutlu olabilmek adına hadi o zaman şimdilik; Koğuş Yat!!!

Banyo

Seksenlerin başında çarşamba ve pazar akşamları banyo akşamıydı. Mavi plastik ya da metal leğenlerin yanında kışın sobanın, yazın tüpün üzerinde ısınan alüminyum güğümler, beyaz ya da yeşil Hacışakir kalıp sabunlar, çok nadir ulaşılabilen mavi Blendax şampuanlar ile yapılan banyolar… blendaxŞimdi düşündükçe fark ediyorum, gencinden yaşlısına herkes için bir tören ritüeli gibi yaşanırmış banyo akşamları. Sonuçta duş kelimesi henüz aile terimleri arasındaki yerini almamıştı. Suyun ısınmasından, atık suyun uzaklaştırılmasına kadar  bir dizi iş akışından oluşan zahmetli aile faaliyetleri arasında sayabilirdik bu akşamları.

Nineler ve dedelerimizin birbirini keselediğini bilirdik ancak çocuk aklımızda erotik çağrışımlar oluşturmazdı. Şimdi o güzel insanların keşfettiği ve uyguladığı bizimse zaman içerisinde alışkınlıklarımızın değişmesine bağlı uzaklaştığımız bir davranışı hatırlatmak istiyorum. Eşinizle birlikte, beraber banyo yapın canım kardeşlerim.

İyi bir aile olmanın şartlarının arasında şüphesiz ki iyi bir cinsel hayat yatmakta.banyo yapın Yaşadığımız toplumun cinselliğe bakışı ve yaşam tarzlarını göz önüne aldığımızda genel olarak loş ortamlarda sevişiyoruz. Yorganlar altında ya da düşük watt gece lambalarının loşluğunda yaşadığımız gece maceralarımız var. Bu maceralarımızı yaşarken yetersiz aydınlanmadan dolayı  partnerimize ait geçmiş görseller hafızamızda canlanarak cinsel isteğimizi yönetmemize katkıda bulunuyor. Eğer partnerimize ait uygun görüntüler hafızamızda mevcut değilse ne yazık ki basılı ya da izlenebilir mecradan aklımızda kalan profesyonellere ait materyallere ait görüntüler bu amacımıza hizmet edebiliyor. Dokunduğumuz kişi ile hayalimizde canlandırdığımız kişinin farklı olması öncelikle cinsel hayatımıza, sonrasında çift ilişkilerimize olumsuz şekilde yansıyabiliyor. Sonuçta banyo yaptığımız ortamlar seviştiğimiz ortamlara göre daha aydınlık yerler. Eşinizle beraber banyo yaptığınızda hem partnerinize ait güncel ve aydınlık görüntüler daha sonra loş ortamlardaki maceralarınızda kullanılmak için hafızanızda yer tutuyor hem de cinsellik haricindeki temaslar ruhlarınızın temizlenmesine ve partnerinizle aranızdaki duygusal bağın güçlenmesine büyük katkı sağlayabilir. Temizlenen ruhların birbirini kırma ihtimali azalıyor ve birbirine karşı olan söylemler ve eylemleri yumuşayabiliyor.

yaşlıBelki de ninelerimizin ve dedelerimizin bizim kuşağa göre daha az tartışmaları  ve birbirine karşı daha ılımlı davranmalarının altındaki sır, birbirilerini keselemeleri ve temasların ışığında temizlenen ruhları olabilir. Olmasa bile ne kaybedersiniz ki, yine de beraber banyo yapın canım kardeşlerim, ruhunuz olmasa da bedenleriniz temizlenir.

Denge

dengeBirbirinden farklı ailelerde büyüyen iki insan, partner olmanın temellerini atarken geçmişinden getirdikleri özellikleri ile bir denge kurmaya çalışır. Çiftler fiziki, maddi, kültürel, sosyal  durumlarındaki asimetrileri, başka özelliklerindeki avantajları ile dengeleme gayreti içerisinde olurlar. Zengin-fakir ,zayıf-şişman, aralarında yaş farkı olan vs.. Ne işi var bu kızın bu adamın yanında diye düşündüğünüz bir çok partnere denk gelmişsinizdir. Bu iki insan arasında denklik oluşmayan özellikleri başka özelliklerindeki ters asimetri ile dengelenir. Şişmandır ama zengindir, Yaş farkı vardır ama karizmatiktir.asimetrik vücut

Tüm bunlardan daha zor olanı erkek-kadın arasındaki önem ve algı farklılıklarından oluşan asimetrileri dengelemektir. Sayın Cem Keçe’nin eğitimde bahsettiği çok sevdiğim bir benzetmeyi sizinle paylaşayım. “Erkek kurttur, kadın onu köpekleştirmeye çalışır. Erkek için başarı; kurt köpeği olarak kalabilmektir.” Burada bahsi geçen sosyalleşme-bireyselleşme dengesidir. Erkek kendini kurt olarak hissettiği, özgür olduğunu iddia ettiği anlarda mutludur. Kadın ise yaptığı faaliyetlerde çift olarak anıldığında daha çok keyif alır.

Çift terapilerinde bireyselleşme diye bahsettiğimiz partnerimiz olmadan yapmaktan keyif aldığımız faaliyetlerdir. Kendimize vakit ayırdığımızı hissettiğimiz, hobiler, dost sohbetleri, halı saha maçları, altın günleri, kız kıza, erkek erkeğe tüm toplantılarımızı bu grup içerisinde alabiliriz. halı sahaBu faaliyet kimi zaman bir golf turnuvasıdır, kimi zaman da kahvehanede ki eşli batak partisidir. (Buradaki eş, genelde hemcinsimiz olan oyun arkadaşımız tabi ki…) Yani maddiyattan ve kültürel etmenlerden bağımsız herkesin kendine göre bir bireyselliği vardır.

Sosyalleşme dediğimizde ise partnerimizle yapmayı arzuladığımız, başka çiftlerle vakit geçirdiğimiz anları kastediyoruz. Başka bir deyişle Ahmet’ler, Ayşe’ler diye anıldığınız, bowling oynamaya giderken falancalara da haber verelim mi, hafta sonu pikniğe gitsek filancalar da gelir mi cümlelerini kurduğunuz her durum sosyalleşme faaliyetidir. Her çiftin sosyalliği de kendine özgüdür. Bazı çiftler ev dışında  konserlerde, sinemada, tiyatroda vakit geçirmeyi tercih ederken, bazı çiftler ise evlerde bir araya gelinen akşam oturmalarını sosyalleşme faaliyeti olarak tercih edebilir.  çiftler

Erkek için bireyselleşme olmazsa olmazdır. Sosyalleşme olursa iyi olur, olmasa da çok bir şey kaybetmez. Kadınlarda bu durum tam tersidir. Sosyalleşme olmazsa olmaz, bireyselleşme olmasa da olur diye düşünürler. Geçmişinizde partnerinizle yaşadığınız krizlerin kendi aileleriniz ile ilgili olanları dışarıda tuttuğunuzda geri kalan krizlerinizin çoğunun bu sosyalleşme-bireyselleşme dengesinin kurulamamasından kaynaklandığını göreceksiniz. Bireyselleşmeye karşı direnen erkekle buna izin vermeyen kadın arasında ya da sosyalleşmeye zorlayan kadın ile buna direnen erkek arasındaki krizler biraz düşündüğünüzde size de çok tanıdık gelecektir. Mutlu bir ilişkinin olmazsa olmazı bu dengenin tahsis edilmesine bağlıdır. Dengeden bahsedebilmek için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye gayret etmelidir. Eğer halı saha maçınızın sorun olmasını istemiyorsanız, filancalara akşam çay içmeye gideceksiniz ya da arkadaşınızın düğününe yanınızda eşinizle beraber gitmek istiyorsanız, eşinizin mesai çıkışı arkadaşları ile buluşması durumunda arıza çıkartmayacaksınız.

romantizmBenzer bir denge de romantizm-erotizm algısında söz konusu. Kadın için romantizm ne kadar önemliyse erkek için de erotizm o kadar önemlidir. Kadın elde etmek istediği romantizmin diyetini devamındaki erotizm ile öderse erkek romantizm konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirme de daha sürdürülebilir bir tavır takınacaktır. Aynı şekilde erkek de arzu ettiği erotizmin diyetinin (çok hoşuna gitmese de) erotizm öncesine planladığı romantik anların sayısının artmasına bağlı olduğunu öğrenecek ve bu durumdan rahatsızlık duymayacaktır.

erotizmBülent Ortaçgil’in çok sevdiğim “Sensiz Olmaz” şarkısında alıntı yapacak olursak;

“Aşk bir dengesizlik işi, dengeye dönüşendir sevgi…”

Seçilmişler, Atanmışlar, Öpülmüşler ve Diğerleri…

Terapi derslerden birinde çok hoşuma giden bir metaforla karşılaşmıştım. Bir durum ve bu durum karşısındaki tutum ve davranışlarınızın sorgulandığı oldukça başarılı bir örnek.surprise-birthday-party-ideas-03 Durum şöyle; yorgun argın işten eve dönüyorsunuz. Kapıyı bir açıyorsunuz ki… Sürpriz… Doğum gününüz ve sizin için sürpriz bir doğum günü partisi hazırlanmış. Karşınızda; anneniz, babanız, kardeşleriniz, eşiniz ve çocuklarınız. Ve işte o müthiş soru. İlk kimi öpersiniz?

Cevaplar değişkenlik gösteriyor. Toplumsal öğretilerin arkasına sığınanlar (anamın babamın yanında eşimi nasıl öpeyim vs..), en son gördükleri süreyi sorgulayanlar (mesela kardeşiniz yurtdışından gelmiş ve en son bir yıl önce görmüş olabilirsiniz gibi.), çocukları olmayanlarda  olduğunu varsayalım dediğimizde çocuklarının o anki yaşlarını soranlar ve daha niceleri…

Siyasetle çok ilginiz olmasa da uzak kalamayacağınız bir ülke de yaşıyoruz. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun bazı siyasilerin lüzumundan fazla konuştuğunu ve her ortamda karşımıza çıktığını söylersek fazla söylemiş olmayız sanırım. Bu siyasilerin konuşmalarındaki cürret ve özgüvenin arkasında yazının başında sorduğumuz sorunun cevabı gizli. Bu siyasiler seçilmiş kişilerdir.politician Onları oraya taşıyan bir çoğunluk var ve halka seçme şansı verildiğinde onlarca kişi arasından onları seçtiler. Bu durumda gelelim sorumuzun ideal cevabına. İlk öpmen gereken kişi eşindir. Çünkü az önce tanımladığımız kalabalıktaki herkes atanmış sadece bir kişi seçilmiştir. Çünkü saksı değildir o. En çok ona söz vereceksin, ilk onu öpeceksin. Anne ve baban sen dünyaya geldiğinde hatta ondan çok önce sana atanmış kişiler. Kardeşlerin ne yaparsa yapsın değiştiremezsin, görmezden gelemezsin. En çeldirici şık olarak çocukların hadisesine gelirsek. Çocuğun da sana atanmış kişidir. Bu esmer çıktı ben sarışın istiyordum diyemezsin, bakıma muhtaç olabilir, haylazın biri çıkabilir, tüm özellikleri ile benimsersin ve ömrünün sonuna kadar artısıyla eksisi ile kabul edersin. Eşin ise tamamen senin tercihindir. Sarışın istiyordum diyemezsin. o zaman sarışınını seçseydin derler, onunla ilgili değişkenlerin tamamı senin seçimindir. Hayatının bundan sonrasında bu sıfatı taşıması yada taşımaması da dahil her şey senin kararlarının kapsamı içindedir. Atanmışların eskisi olmaz. Eski annem, eski babam, eski kardeşlerim, eski çocuuklarım diyemezsin ama pekala eski eşim diyebilirsin. O senin zorunlulukların arasında değildir. Doğrusuyla yanlışıyla sen seçmişsindir. Aksini iddia ediyorsan bir yerde hata yapıyorsun. Görücü usülü, beşik kertmesi ve daha nicesi sorumluluklarını aldığın sürece karşısında durabileceğin, senin adına verilmiş kararlardır. Bu sorumluluklardan kaçınarak senin adına alınan kararlara itiraz etmediysen bu artık senin kararın demektir. Hepimizin bildiği güzel bir laz atasözü der ki; ya sevdiğini alacaksın, ya aldığını seveceksin (bu cümle tabi ki laz şivesi ile). Eğer seçilmişse söz sahibi olmak istemesini göz ardı edemezsin. Atanmışları susturabilirsin belki ama seçilmiş kişilerin haklı  çığlıklarını duymazdan gelemezsin. Aklında soru işareti kalmadan, tüm toplumsal yargılara kulak asmadan seçilmişini gönül rahatlığıyla öp canım kardeşim.