Bu tarz yazılar Anne ile başlar ve hayat arkadaşı ile biter bilirim. Onlara olan şükran ve hayatımdaki inşa süreçleri diğer kadınların yanında kıyassız kalacağını bildiğimden dolayı aflarına sığınıyorum. Hayatımın ilk ve son kadınını bu yazının dışında bırakıyorum.
Hayatıma bir kadın girdi… Fedakar… Ne kadarınız şanslı benim kadar bilmiyorum. Hayatınızın her aşamasında yanınızda olacak ve yaşı size yakın bir kadının var olmasının o büyük avantajını yaşıyor olmak paha biçilemez. Kız kardeş, oyun arkadaşı, anlamlandırılamayan ergenlik triplerinde yol gösterici, koruyucu, kollayıcı.. Annenin yetişemediği yerlerde boşlukları dolduran, giyim stilinizden nasıl kokacağınıza kadar en ufak ayrıntıları hatırlatan, sizi çocukluğunuzdan alıp ergenliğin sonuna kadar taşıyan, adam yapan… Hayatınıza giren her kadına bir parçasını bırakan ama hiç eksilmeyen aksine artan kadın..
Hayatıma bir kadın girdi… Zarif… İlkokulun siyah önlüklü yıllarında, ceylan ceylan bakan. İlk kalp çarpması, ilk utandığının farkına varma… Yanında oturabilmek için verilen hukuk mücadelesi… Bir kadın için ilk rekabet, ilk zafer. İlk çekingenlik. Parmak kaldırışındaki zerafeti çok az kadında gördüm hayatımın geri kalanında… Yedi yaşında kadın mı olur deme… Onlar senin gibi değil canım kardeşim. Biz erkek olarak doğarız, erkek olmamız yetmez, adam olmaya çalışırız. Onlar kadın olarak doğar, kadın olmak bu hayat için bırak eksiği, fazladır.
Hayatıma bir kadın girdi.. Şevkatli… İlkokulun mavi önlüklü yıllarıydı. Ben o garip kuşağa denk geliyorum. Siyah başlayıp, mavi mezun olan… Annelerin altın günlerinde örnek kapma telaşıyla adeta yarıştığı örme dantel yakalardan, seri üretim kırtasiye tüketimli, gemi dümeni baskılı kolalı soğuk yakalara terfi eden ara nesil. Arabesk ile tanıştım sayesinde… Geri alıp alıp dinledim Orhanları, Ferdileri. Hatta öyle ki, bir süre sonra ilk denemede şarkının başını bulma becerisi kazandım çift kaset çalarlı teyplerde… Melankoliyi öğretti, şarkıların sözlerini ezberletti. Edebiyatta redif diye kafiyeden bile sayılmayan, ama uygun notalara denk geldiğinde yüreğin o ince telini sızlatan, fantezi-arabesk şarkıların içinde duygularıma isim vermeyi öğretti. Onbir yaşımda bir tokat yedim, seni seviyorum dedim diye.. Bir kadının istese de şiddet uygulayamayacağını, tüm çabasına rağmen eline yakışmayacağını ondan öğrendim.
Hayatıma bir kadın girdi… Cesur.. Bir önceki kadın öğretmişti ya sözleri ezberlemeyi, duvara karşı söylemeyi. Bu sefer ki kadın, şarkıları beraber ezberlemeyi, sonra daha da vahimi beraber söylemeyi öğretti. Karşıma dikilip “seviyorum ya işte, anla sende azıcık” demeyi, diyebilmeyi öğretti. Ara ara girip çıktığından hayatıma öğrettikleri bu kadar az değil elbet. Ama terkedip gitmeyi, sonra tekrar geri dönmeyi. Başkalarının hayatında cevapsız sorular bıraktığında o soruların cevabını bulabilme adına şehirlerin, konumların, arkadan yapılan yorumların nasıl duyarsız kalabildiğini keşfettirdi bana.. Kovalamayı öğrendim. Kovalayarak kaybetmenin, yerinde durarak kazanmak kadar acı vermediğini gösterdi bana. O günden sonra hiçbir müsabakamda beraberliğe yatmadım, kovalamaya çalışırken kontra ataklarla gölü yedim, yenildim ama kaybetmedim.
Bir kadın girdi hayatıma… Güçlü… Tüm benliğimi alıp, değiştirecek kadar. Beni kendi kalıplarımdan çıkartıp, inşa ettiği kendince mükemmel kalıplara koyabilecek kadar güçlü bir kadın. Ne kadar değiştirdi derseniz, Siyah kapşonlu üzerine kırmızı Cartel yazan giyim tarzım vardı. Karakan Erci-E dinleyip sözlerini ezberlemekten ve hemcinslerimle bağıra bağıra söylemekten keyif alıyordum. (geçmişimdeki kadınlar öğretmişti şarkı ezberlemeyi). Birden girdi hayatıma. Aslında hep hayatımdaydı ama öyle sinsi sızmış ki anlayamadım, bir baktım ki, bülent ortaçgil dinliyorum, sezen aksu da ağlıyorum, mektup yazıyorum. Bir insan böylesi değişebilir mi deme canım kardeşim, değişir. Bir kadın değiştirir… Geppetto usta gibi bir oduna ruh üfler ve insan oluverirsin. O kadından öğrendim ki güç, birşeyleri değiştirebilme yeteneği sadece…
Hayatıma bir kadın girdi… Masum… O bunu hiç bilmedi.. Cam gibi gözleri vardı… bir dünya yarattım ikimize ait, ikimizin dışında. Mahlaslı mektup yazmayı öğrendim. Dokunmadan, konuşmadan, bakmadan sevmeyi… Hepsinden önemlisi karşılık beklememeyi öğretti. Üstadın dediği gibi elmayı seviyorum diye elmanın da beni sevmesinin şart olmadığını kazıdı beynime. Sadece bir çift gözle varolunabileceğini bir yürekte ondan öğrendim..
Hayatıma bir kadın girdi… Güzel… Bir içim su deyimi günümüzde daha hafif meşrep bir kullanım alanı buluyor olabilir. Ama o kadın su gibiydi.. Duru.. Gülümsediğinde dünya durur sanıyordum, tenindeki pürüzsüz dokuda kayboluyordum.. Gitti.. Sonra rengi değişti dünyanın. Bir zaman sonra yolda karşılaştık. Gülümseyemedi.. dünya o vakitten sonra dönmeye devam etti. Ve o kadın bana güzelliğin gülümsemekten ibaret olduğunu öğretti.
Hayatıma bir kadın girdi… Farklı… Bana kendimi farklı göstermek zorunda hissettirdi. Ben olmadan kendimi sevdirmeye çalıştım. Onun sevdiği gibi davranmayı ben sandım. Yoruldum, yıprandım. Ve minnettarım ki kendinden kaybetmeye başladığında vazgeçmenin kaybetmek olmayacağını öğretti.
Hayatıma bir kadın girdi. Çalışkan… On parmağında on marifet derler ya, bir gün orda bir gün burda.. Takip etmekten yoruluyordum zamanla. Bana ürettiğim sürece kabul göreceğimi öğretti. Kimisi çok sevdi onu kimisi daha az sevdi. Ama şu an görüyorum ki onu sevenler hayatları boyunca hep yeni şeyler üretti. Üretmenin yaşamak olduğunu bana o öğretti…
Daha sayamadığım nice kadınlar var affetsinler beni. Zaman ve yer sınırlı, yoksa sanmasınlar unuttum öğrettiklerini…Peki ya senin kadınların sana neler öğretti canım kardeşim. Kadınların olmadan ne kadar varsın bu hayatta… “Seni bir kadın doğurdu, o olmasa sen olmazdın” edebiyatı yapmıyorum yanlış anlama. Onların sana neler kattığının farkında mısın..? Kadınlarımı uzaklaştırdığımda hayatımdan, Cartel kapşonlusuyla, ezik, duygusuz, manasız bir mahlukat kaldı benden geriye… Sen de benim gibi misin diye merak ettim sadece…