BENİMLE OYNAR MISIN?

Benimle-oynar-mısınSu olsam, ateş olsam 
Göklerdeki güneş olsam 
Konuşmasam taş olsam 
Yine de oynar mısın benimle 

Susulsam kusur olsam 
Ağızdaki küfür olsam 
Doğuştan esir olsam 
Yine de oynar mısın benimle 

Sayılmasam kaç olsam 
Toprakdaki güç olsam 
Aptal gibi suç olsam 
Yine de oynar mısın benimle 

Benimle oynar mısın 
benimle oynar mısın?

Artık bu şehir ozanını ne kadar çok önemsediğimden bahsetmeme gerek yok. Ne zaman ki gördüğüm bir şey Ortaçgil sözleri ile çelişiyor, anlamlandıramadığım biçimde bende bir yazma isteği uyandırıyor. Suç olsam, kusur olsam, küfür olsam yine de oynar mısın diyor adam, yurdumdaki bazı valilikler eğer içinde suç varsa oyun olmaz diyor.

Oyun hakkında epeydir yazmak istiyordum. Geçenlerde gördüğüm bir haber sonrasında daha ön sıralara almak istedim bu konuyu. Antalya valiliği 18 yaşından küçükler için bazı oyunların internet salonunda oynanmasını yasaklamış. Daha önce bir kaç ilde daha buna benzer uygulamalar vardı ancak bu sefer ki diğerlerinden biraz daha kapsamlı.

candyOyun hayatın vazgeçilmezi. Doğduğumuz andan öldüğümüz ana kadar tarz ve şekil değiştirmekle beraber hep hayatımızın içinde yer alıyor. Önce evcilik oluyor, sonra evliliğimizin kendisi oluyor, cinselliğimiz oluyor. Oyunun doğasında merak ve başarma azmi var. Çok satan oyunlarda ana unsur etap geçmenin sana katacağı başarmış olma memnuniyeti ve bir sonraki etapta neyle karşılaşacağının sende yarattığı merak. Yoksa kendi sınırlarınızı zorladığımız kendi kendinize oynadığınız “candy crash” böylesi devasal rakamlara satılmazdı.

Tabi ki bazı oyunlar yaş gruplarına göre sakıncalı öğeler içerebilir, ancak benim itirazım şu an bulunduğumuz yaşam çağı bölümlerine denk gelen oyunların içeriklerine ve nasıl oynadığımıza bakmadan, çoktan empati yapma duygusunu yitirdiğimiz daha küçük yaşlarımız ile ilgili ahkam kesme çabamız. Olayların neden sonuç bağlantılarını görmeden “ o zaman yasaklayalım gitsin” anlayışımız. Belki de benim de çocukluğuma inmek lazım. Gereğinden fazla muhalif kalabiliyorum içinde yasak geçen haberlere. Ondört yaşımdan beri sakıncalı olduğu iddia edilen herşeyin önce yasaklanma yoluna gidildiği bir disiplinden geliyorum. sigaraSigara yasaktı, hatrı sayılır oranlarda lisemde tüketilmekteydi. Porno ile ilgili yasaklar vardı, o zaman koşulları ile rekor sayılabilecek gigabyte’larca arşivler mevcuttu. Hatta yatılı okul bölgesine yiyecek sokmak yasaktı, o çerezleri sokabilmek için çantalarımızın içine yaptırdığımız zula gözleri, sınırdan kaçakçılık yapabilecek kadar profesyoneldi. Demem o ki yasak demekle bitmiyor tam tersi insandaki merak duygusu ateşleniyor, daha cazip hale geliyor. Sizce bu oyunların yasaklanması bu oyunlara olan ilgiyi azaltır mı, daha da önemlisi satışlarını düşürür mü? Bu oyunların hepsinin üzerinde +18 ibaresi mevcut. Ama 18 yaş altı nüfusa ulaşması konusunda bir sıkıntı yok. Bu oyunların, zamanın kiralanması yöntemi ile oynanan işletmelerden kaldırılması ile istenilen amaca ulaşılabilinir mi? Evlerde oynamaya devam eden nispeten daha varlıklı, en azından kendine ait oyun konsolu olan grubun ayrıcalıklı durumu, onları şiddet ve cinsel içerikli zararlardan (?) korumaya yetecek mi?

counter strikeEsas düşünmemiz gereken içinde şiddet içeren oyunlar Türkiye’de neden en çok satan oyunlar listesinde ön sıralarda yer alıyor? Yani demek istediğim şiddete meyli olan çocuklar (öfkesi içine birikmiş, anlaşılamamış, engellenmiş, ilgiden yoksun, kendini yalnız hisseden) daha çok şiddet içerikli oyunlar oynuyor olabilir mi? Ben şahsen şiddet içerikli oyunlar oynayan çocukların şiddeti normal olarak görüp şiddet yolunu seçmekte bir sakınca görmediğine inanmıyorum. Akıtılamayan öfke ve engellenmişlik duygusu önündeki bariyerlerin içinden geçen sanal yolaklar olarak bu oyunların kullanıldığını düşünüyorum.

baba oğulHer akşam babasıyla beraber “Counter Strike” oynayan ve aralarında tatlı bir rekabet ve oyuna bağlı jargon oluşan çocuğun bu oyundaki şiddetten etkilenmesi mümkün müdür? Demem o ki canım kardeşim, bilgisayar oyunları çocuklarınız için zararlı değil, o oyunları oynarken ekran ile ruhları arasına sıkışmış yalnızlıkları ve bu yalnızlıkla başa çıkmak için başvurdukları sanal kalabalık yaratma hisleri asıl üzerinde tartışmamız gereken kısmı oluşturuyor. İster 5 yaşında tablete bağımlı (?) olsun, ister 15 yaşında oyun konsollarına mahkum olsun, eğer ki olayın içerisinde geçirilen zamanın içinde size de ait paylaşılmışlık varsa zarardan çok yararı olduğunu söylemek zor değil.

erotic gamesGelelim, şiddet gerekçesi ile değil de, cinsel içerik nedeniyle 18 yaş altına yasak olan oyunlara… Burada her ne olursa olsun cinsel içerikli diye kısıtlanan hiçbir materyalin sınırı 18 olmamalı diye düşünüyorum. Merak edilen cinsel içerikli soru veya konu 18’li yaşların sonrasına bırakılmamalı. Cahilliğime verin, bir bilgisayar oyununun içerisindeki nasıl bir cinsel içerik 17 yaş için sakıncalı olabilir. Mutlaka vardır ancak ben adı geçen oyunlar ile ilgili az çok bilgim olmakla birlikte cinsel gelişime ters düşeceğine denk geldiğim bir sahne ile karşılaşmadım. Önemli olan sizin aracılığınız ile ya da sizin yönlendirmeniz ile doğru ile yanlışın muhakeme yeteneğinin kazandırılması. Yani suç olsun, kusur olsun, hatta içinde biraz da küfür olsun çocuğunuzun “benimle oynar mısın?” çığlığına kulak verin. Kendinizi geliştirin. Oğlumun anneannesi ile PES (meşhur bir futbol oyunu) oynarken anneannesinin “-ama bu resmen ofsayt” diye itiraz etmesindeki tatlılığı ve çabayı gördüğüm için hepinizin bilgisayar oyunları konusunda gelişebileceğinize olan inancım sonsuz. Yasaktan ziyade onun hayatında oyunun dışında kalmadığınız sürece ona zarar verecek hiçbir içerik olamaz, rahat olun.

+18Laf aramızda son zamanlarda sitemin istatistiklerine baktım da bir düşüklük söz konusu. Acaba ben de 18 yaş altı için yasaklasam mı sitemi ne dersiniz? Belki istatistiklere bir katkısı olur 😉 Oyunla kalın…

Öfkeliyim, öfkelisin, öfkeli…

masa cansever“Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.” Edip Cansever

Çok severim bu şiiri. Geçenlerde bir dost sohbetinde öfke ile ilgili bir metafor kullandığım sırada geldi bu şiir aklıma. Ya adam o masaya öfkesini koysaydı. Masa iki sallanıp durur muydu? Öfkemiz bu denli büyükken ve bu denli ağırken hayatımızda, masa taşıyabilir miydi? Peki masanın taşıyamama ihtimalini düşünürken, o öfkemizi hayatımızda kimler taşıyor en çok? Kimler bana mısın demedi bu kadar yüke, bir iki sallanıp durdu?

Öfke aslında ikincil bir duygudur. Çok güzel bir zırhtır, örtmek istediğimizin üzerini örttüğümüz pasta ciladır. Bizi güçlü kılandır, ve gözyaşlarımız akmaya başladığında ilk yıkılandır. Çok çocuksudur, hele bir çocuğa aitse hoşumuza gidip sürekli kaşıdığımız tekrar eden bizim çocuksuluğumuzdur.

Söylemek istediklerim var ama söylersem kırılırsın demek yerine öfkeyle  kalkıp zararla oturmayı tercih ederiz çoğu zaman. Arkasına saklanarak inşa ettiğimiz bir uzaklık kurarız sevdiklerimizle.  Kendimizi engelleriz. Duygularımızı engelleriz. Haklılığımızı engelleriz. Engellenmektir. Evet en çok engellenmektir. “Sen olmasaydın ben daha mutlu olurdum”dur bazen, bazen de çok istediğini elde edememenin yarattığı çökkünlüktür.ofke

Hak etmediğiniz şekilde size davranıldığında çok öfkelenirsiniz. Ben onca şey yaparken bir baba olarak, bir anne olarak, bir eş olarak, bir çocuk olarak bana bunu nasıl yapar düşüncesi ateşler öfkeyi. Haksızlığa uğramak ama gidip muhatabına bunu aktaramamak, hakkının yenmesine ağlayamamak ve olup biteni anlayamamaktır. Arkasına saklanmış bir çaresizlik vardır öfkenin ama “çok çaresizim artık gör be” diyememektir. “Beni adam yerine koymuyorsun, yok sayıyorsun”ken söylemek istenen, duvara fırlatılan başka bir nesne oluverir birden.

Şimdi isterseniz biraz olayı karıştıralım. Nasıl ki başka duyguları maskelemek için kullanıyorsak ve asıl duygumuz değilse öfke, öfkeye maruz bırakılan da çoğu zaman öfkenin muhatabı değildir. Genelde nazının geçtiği ve dişinin kestiği canın, kardeşin, çocuğun maruz kalır tüm bu öfke ile sıvanmış sevgisiz zamanlara. Hatta öyle bir inandırırsın ki kendini hiç düşünmezsin “iyi de beni bu kadar öfkelendirecek kadar ne yaptı?” diye. öfke1Öfkelenme sebepleri sıradandır, sakin kafa ile düşündüğünde pişman olursun, kızarsın kendine ve çoğu zaman da gurur yapıp gidip özür dilerim diyemezsin asimetrik bir tepki ile kırdığın sevdiklerine. O davranışa o tepki verilmez haklısın canım kardeşim ama ne yazık ki verdiğin o tepki çok değil. Çünkü aslında o öfkeyi yaratanlara karşı hissettiklerinin yanında nazın geçenlere gösterdiğin tepki az bile.

Şimdi gelelim sadede. Çocuğuna öfkelendiğinde bir dur ve düşün. Öfkeni bir dışarı çıkar ve koy masanın üstüne. Bu öfkenin sahibi kim? öfke 2Çocuk mu yoksa bir şey diyemediğin, dersen durumun çok daha kötüye gideceğinden çekindiğin eşin mi? Eşine öfkelendiğinde dur ve öfkeni çıkar ve koy masanın üstüne. O öfke eşine mi ait yoksa saygından bir şey diyemediğin ebeveynlerine mi? Bir süre sonra fark edeceksin ki aslında öfkelendiğin zamanların hemen hepsinde öfke, öfkeye maruz bıraktıklarına ait değil. Sadece sana o kadar ağır geldi ki nazının geçtiği, dişinin kestiği birine emaneten verdiğin bir çaresiz yanın aslında öfke sandığın. Derin bir nefes al ve al öfkeni sevdiklerinin üzerinden,  koy masanın üstüne. Edip abi’nin dediği gibi masa bana mısın demez bir iki sallanır durur, en fazla yıkılır. Bırak masa yıkılsın sevdiklerinin yerine.