Bağışla Kendini

bülent ortaçgil“Biralar soğuk mu dedim
Dedi ki normal
Peki ya havalar?
Valla gayet normal
İşler dedim gidişler dedim?
Hepsi normal
Peki ya sen, ben? Normal
Peki biz, ikimiz? Normal

Halimiz dedim?
Ne dese beğenirsiniz, normal!
Uf biri anlatsın hemen nedir bu normal
Canım sıkıldı yoksa ben miyim anormal”

Çok severim bülent ortaçgilin bu eşsiz şarkısını.

Hayatımızda kendimizi çok çaresiz ve yalnız hissettiğimiz ya da suçlu psikolojisinin ağır bastığı, günahkarlığımızın önünde ezildiğimiz zamanlar kendimizi hep bu “normal” dağılımının dışında hissederiz. Çünkü normal insanların bizim yaşadıklarımızı yaşamadıklarını düşünürüz. İnsanın başına gelebilecek en kötü şeyin bu olduğunu ve bizden başka kimsenin bunun gibi şeyler yaşamadığı fikri diğer tüm avutan cümlelerin üzerini kara bir bulut gibi kaplar.

Bundan sonra vereceğim bütün örnekler toplumca normları belirlenmiş sınırların dışında olan ve kabul görmeyen durumlar olsa da çok da az rastlanmayan ve aslında ömrümüzün bir periyodunda benliğimizde saklı kalan ve sadece bize ait olduğunu düşündüğümüz sırlar. Aslında çok genel geçer ve toplumun ortak sırları bunlar. Bizi rahatsız eden sırları sadece kendimize mal ediyoruz. Yanlış anlaşılmasın, bu asla toplumsal normları esnetme ve normalleştirme çabası değildir. Düşünce ve davranışlar normal ve anormal diye tasnif edilse de toplum içerisindeki normal diye tariflenen davranışların dağılımının normal dağılıma uymadığını düşünüyorum ve gözlemliyorum.

aldatmakEşinizin sizi aldattığını fark ettiğinizi varsayalım. Öncelikle derin bir nefret ve öfke patlaması yaşarsınız. Cinnete bağlı yaşanan adli olaylar genelde bu safhada gerçekleşir. Bu safha atlatılabilirse ortamdan uzaklaşma, kendi kabuğuna çekilme ve depresyon safhası başlar. Bu aşamada kendinize bu durumu kabullendirmeye gayret eder ve genelde başarılı olamazsınız. Son safhada da yeni bir hayat kurma gayreti başlar ve ardından ayrılık gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin olayla ilgili hatalarımızı ve bu duruma sebep olan davranış tarzlarımızı  sorgulamaya ve fark etmeye başlarsınız. Eğer kendinizi bu durumda bağışlayabilirseniz daha güçlü ve sağlıklı bir şekilde hayatınıza devam edebilirsiniz. Eğer bunu anlatabilme olgunluğuna bir gün kavuşursanız aslında çoğu çiftin hayatının bir periyodunda bunlara benzer durumları yaşadığını ve bununla ilgili bastırma politikaları oluşturduğunu göreceksiniz. Etrafınızda gördüğünüz ve çok da mutlu tablo çizen çiftlerin de hayatlarının bir periyodu şu an içinde bulunduğunuz krizleri çözmekle geçti ve şu an karşınızda güler yüzlü bir tavırla aşk dolu bir yuva görünümü çizebiliyorlar. Ve zannetmeyin ki bu durumda rol yapıyorlar. Bu krizi atlatmışlar ve birbirlerini ve belki de daha önemlisi kendilerini bağışlama olgunluğu gösterebilmişler. Çocuğumun öğretmeni falanca hanımda mı eşini aldatmış, evet canım kardeşim o da aldatmış. Akşam beraber çay içtiğiniz o çok mutlu çift arkadaşlarınız da dahil ve düşünmesi bile çok garip gelebilir ancak aileleriniz bile buna benzer krizleri yaşadılar ve çözdüler ki mutlu bir aile ortamında büyüdünüz ya da çözemedikleri krizlerin gölgesinde, şanslıysanız parçalanmış ailelerde, şanssızsanız sürekli gerilim olan mutsuz ailelerde büyüdünüz. Demem o ki yalnız değilsiniz.

Amerikada yayınlanan, Journal of Marital and Family Therapy dergisinde 2012 yılında yürütülmüş bir araştırmanın sonuçlarına göre: Eşini en az bir defa aldatan evli erkeklerin oranı %22, kadınlarınsa %14 olarak tespit edilmiş. Flört dahil olmak üzere ilişkilerde aldatma oranları ise erkeklerde %57, kadınlarda ise %54. Fiziksel veya duygusal aldatmanın oranı ise her iki cinsiyet dahil %41 olarak tespit edilmiş. Yani bu çalışmaya göre çevrenizdeki neredeyse her iki kişiden biri toplumun normlarının aksi bir davranış sergiliyor. Türkiye’de TNS PİAR şirketinin 2908 kişi üzerinde yaptığı cinsellik   araştırmasında erkeklerin yüzde 30’unun, yani üçte bire yakınının, kadınların da yüzde 45’inin, yani yarıya yakınının aldatıldığını düşündüğü sonucuna varıldı. Bu düşünce durup dururken var olmadı, ateş olmayan yerden duman çıkmadı. Tabi birde duman çıkmadan içten içe harlanan ateşleri de kattığımızı düşünürsek yurt dışı ve yurt içi arasında aslında çok da bir fark yok.   Aldatmak ve aldatılmak normal bir durum demiyorum canım kardeşim, sadece bu normal olmayan durumun dağılımı normal dağılıma uymuyor ve bu normal olmayan durumları bir çok normal olan insan yaşıyor.

studentErgen ve ergen irisi olduğunuz üniversite yıllarında yaşadığınız sırlarınızı da biraz gözden geçirelim isterseniz. Bir inanışa göre erkekler cinsel yaklaşımlar konusunda daha avantajlı olduğu iddia edilir. Üniversiteye giren kız erkek oranı ile ilgili istatistiğe bakacak olursak 2014 verilerine göre 16-20 yaş grubunda öğrenim gören 1 milyon 450 bin 208 öğrenciden 760 bin 300’ünü kız, 689 bin 908’ini ise erkek öğrenci oluşturdu. Sonuçta cinsellik çift taraflı bir olgu. Her hafta başka bir kızla toplumun normlarının üzerinde maceralar yaşayan erkek eğer sabit ise ve öğrenim gören kız erkek oranı kız lehine asimetrik ise erkeklerin kızlara göre daha cürretkar bir üniversite hayatı yaşadığı ile ilgili mit çok da gerçekçi görünmüyor. Yani bu çapkın erkeklerimiz her seferinde farklı bir kız ile karşı cinsi tanıma fırsatı buluyorsa erkekleri yakından tanıma ve kendini keşfetme fırsatı bulan kızların oranı sanılanın aksine hiç de az değil. Evet canım kız kardeşim, seni üniversite hayatında kullanmadılar, sen ailenin sana öğrettiği öğretilerin dışında hareket ettiğin için kendine olan öz saygını kaybetmek zorunda değilsin. Çünkü bu çift taraflı bir ilişki ve erkekler kadar sen de bunu yaşamayı hak ettin. Bu sadece senin başına gelmedi, ergen irilerinin hepsi en az senin yaşadıkların kadar karşı cinsi tanımaya gayret etti. Yapmaz diye düşündüğün ablan da senin yaptığın gibi yaz okuluna kaldığı yalanıyla evden ayrıldı ve bir erkeğin kollarında ama romantik, ama erotik bir formatta sabahladı.  Seni baskılar altında tutmaya çalışan ve biraz fazla koruyucu yaklaştığından şikayet ettiğin baban ergen irisi yıllarında yaşadıklarından dolayı seni toplumsal normlar içerisinde tutmak istiyor olabilir. Çünkü o da toplumsal normların, normal dağılıma uymadığının farkında.

Sırların sadece kendine ait olduğunu sanan ve yaşadıklarından dolayı kendini bir türlü bağışlayamayan yüzbinlerce insan kendine kestikleri müebbet cezasını çekmekte ve kendi zindanlarını inşa etmekteler. Sahip oldukları hayata layık olmadığını düşündüklerinden dolayı mutlu olmaktan korkmakta, cinsel işlev bozuklukları adı altında hak ettikleri ve layık oldukları hazlardan kendilerini uzak tutmaktalar. Kimisi de kendilerini ömürleri boyunca geçmeyen bel, baş ağrılarına ya da geçmeyen depresyonların kollarına bırakarak bilinç altlarında inşa ettikleri hapishanelerinde ömür boyu acılar çekmekteler, doktor doktor dolaşsalar da sorunun kökenini fark etmediklerinden başka başka semptomlarla ve tanılarla kendilerine ve ailelerine ızdırap dolu bir hayatı kurgulamaktadırlar.

bağışla kafesBağışla kendini canım kardeşim. Kendine ait sandığın tüm şahsına münhasır sırların üzülerek söylüyorum ki toplumun genel sırları ve etrafında yaşadığın herkes bunları yaşadı. Yani demem o ki sandığın kadar yalnız ve özel değilsin. Neyin normal, neyin doğru olduğu felsefi bir konu, ancak ne yaşadıysan yaşanmalıydı. Artık berat et, kendine kestiğin zindan hapsinden kurtul ve bağışla kendini. Eğer karanlık mağarana girerek seni de rahatsız ettiysem beni de bağışla. Bağışlamaya benden başla…

SWOT Analizi

Ankara Üniversitesinde sağlık kurumları yönetimi alanında yüksek lisans eğitimine başlamıştım. Yüksek lisans’ın sancılı yollarından geçenler çok iyi bilirler ki dersler bitene kadar geçen zaman kabus gibidir. Derslerin bitimiyle de zannetmeyin ki şafak söküyor, aksine yeni bir kabus yani tez aşaması başlıyor. Hele ki mesai ile beraber yapılıyorsa bu süreç, akşamları başlayıp sabahlara kadar bilgisayar başında geçen günler sizi bekliyor demektir. Oğlum Sarper (5 yaş) bir keresinde “Senin işin çok zor baba, bizim öğretmen bu kadar ödev vermiyor” demişti. Gerekli krediyi toplayabilmek için toplam da 10 ders aldım. Her ders için ortalama 40 sayfa civarında dersle ilgili bir konuyu ders bitirme projesi olarak teslim ediyordum. Projeleri tek tek ele alıyordum, önce bilgi topluyor, literatür tarıyor sonra analiz edip projeyi parçalara ayırıyordum. Ayırmış olduğum bölümlere uygun tekrar bilgi toplayıp sentez edip bir sonuca varıyordum. Genel olarak yaptığım her proje ödevi içime sinmişti. tezPeki hayatımın sadece bir parçası olan eğitim kısmımın sadece bir kısmını oluşturan yüksek lisansın çok küçük bir kısmı olan bir ders için bu dersin bile sadece bir kısmını oluşturan proje ödevine verdiğim değeri ve ayırdığım zamanı düşününce, hayatımın hangi önemli kararları için bu denli sistematik çalışıyorum diye düşündüm. Ya siz?

Evlenirken bu kadar sistemli çalışanınız var mı aranızda? Eşi ile ilgili bilgi toplayan, bölümlere ayıran, ona yakışır ile bir proje ödevine dönüştüren oldu mu hiç? Biliyorum aşk diyeceksiniz, yüreğinizin götürdüğü yönden bahsedeceksiniz vs. Ama evlilik hayatınızın en önemli projesi. Ve genelde yıllar içinde çok iyi tanıdığımızı düşündüğümüz kişinin evlendikten sonra çok değiştiğini söyleyenleri aile mahkemelerine yolunuz düşerse sıkça duyarsınız. O adam ya da kadın size çok da başarılı bir şekilde gerçek tarafının sinyallerini verse de o çok sevdiğim sözle kendinizi avuttunuz. “Evlenince değişir sandım.” Değişmedi tabi ki. Siz geliştirilebilir dediğimiz, çok da hoşunuza gitmeyen yönlerinin üzerine pasta cila çektiniz, hoşunuza giden tarafını daha da abartıp aşık kalınabilir hale getirdiniz ve vitrininizdeki vazonun çatlak kısmını misafirlerce görünemeyecek şekilde duvar tarafına doğru çevirdiniz. Şöyle bir proje ödevi hayal edin;

Ders: Hayat Bilgisi (ilk olarak öğretildiği sanılan ve ömrümüz boyunca alttan aldığımız ve bir türlü veremediğimiz dersimiz)

Konu: Hayatımın Geri Kalanı, Eşim

İçindekiler

  1. Aile Hayatı

            1.1. Anne

            1.2. Baba

            1.3. Abi

            1.4. Abla

  1. Eğitim Hayatı

            2.1. İlkokul

            2.2. ortaokul

            2.3. Lise

            2.4. Üniversite

  1. Beni etkileyen tarafı

            3.1. Romantizm anlayışı

            3.2. Mesleği

  1. Geliştirilebilir tarafı

            4.1……….

            4.2………

….

  1. Sonuç ve Öneriler

Ben evliliğimin yedinci yılında hayatımın geri kalanını sistematik bir şekilde ele alma kararı aldım. Belki şu an için size çok uçuk gibi gelse de küçücük bir dersi geçebilmek için sarfetmekten çekinmediğim enerjimin bir benzerini de hayatımın geri kalanı olmasını istediğim insanı daha iyi anlayabilmek ve gündelik sorunlara daha sistematik bir bakış açısı getirebilmek adına en önemli dersim olan hayat bilgisinin proje ödevi olarak hazırladım. Hangimiz eşimizi böylesine analiz ettik  ve onu daha iyi tanıdık? Denemelisiniz, çok eğleneceğiniz bir ödev olacak, göreceksiniz.

Ya meslek seçimlerimiz. Yine benzer bir konu olarak hayatımızın geri kalanı diyebileceğimiz bu önemli kararlarımızı nasıl aldığımızı hatırlıyor musunuz?
meslek_secimi_1Bir çoğumuz çok rastlantısal olarak seçtiğimiz veya birilerinin tavsiyesine uyduğumuz ya da daha kötüsü ebeveynlerimizin gerçekleştiremediği hayalleri olduğu için seçmek zorunda bırakıldığımız mesleklerimizle mutlu kalmaya çalışıyor ve onlarla iyi geçiniyoruz. Daha kabullenici ve itirazsız bir tavır sergiliyoruz.

Hayatımızı etkileyecek önemli kararlar alırken her seferinde bir proje ödevi kadar sistematik ve kapsamlı bir anlayış benimseyemeyeceğimizin farkındayım. Ancak işletme kökenlilerin yakından tanıdığı, benimse yüksek lisans eğitimim esnasında tanışma fırsatı bulduğum bir stratejik analiz metodunu kullanabilmenin mümkün olacağını düşünmekteyim.

SWOT analizi (Strengths, Weaknesses, Opportunities, Threats)  İngilizce güçlü yönler, zayıf yönler, fırsatlar, tehtidler kelimelerinin baş harflerinin kısaltmasından oluşuyor. swot-analiziYapmamız gereken çok basit. Karar vermemiz gereken bir konu ile karşı karşıya kaldığımızda (yeni bir eş, boşanma, meslek seçimi gibi çok önemli bir konu da olabilir, bayramı nerede geçirelim, keman kursuna mı yoksa pastacılık kursuna mı gideyim gibi gündelik konular da olabilir) boş A4 kağıt ve kalem alıp sessiz bir çalışma ortamına çekilelim. Kağıdı dört eşit parçaya bölen bir artı çizip her bir seçenek için sol üst köşeye bu seçeneğin güçlü yanlarını, sağ üst köşeye zayıf yanlarını, sol alt köşeye bu seçeneği seçmeniz durumunda önünüze çıkacak fırsatları, sağ alt köşeye de bu seçeneğin gerçekleşmesi durumundaki bizde tehdit algısı oluşturacak durumları yazalım. Kafamızdakiler kağıdın üzerine dökülüp somutlaştığında, karar vermemiz gereken durumlarda daha bilinçli ve üzerinde düşünülmüş nispeten daha doğru seçenekleri tercih ettiğimizi fark edeceğiz. Özellikle ailemizi derinden ilgilendiren önemli konularda alacağımız kararlar kukumav kuşu gibi düşünerek değil, daha sistematik ve stratejik derinlikte ele alınmayı hak ediyor.

Boşanma, taşınma, kariyer planlama, evlenme gibi kararı güç konularda bakış açımızı biraz olsun değiştirecek bu yöntemin faydasını göreceğimizi düşünüyorum. Bol bilinçli kararlar efendim.

Piyasayı Bulandır

Sadece benim değil, hayatına dokunma şansı bulduğu herkesin, geri kalan ömrünün önemli karakterlerinden biri olmayı başaran Burak Su ile 2000’li yılların başlarında yaptığımız bir diyaloğu sizinle paylaşıyorum. O zamanlar bir arkadaşım var karşı cinsten. (Kız arkadaşım değil, arkadaşım kız!! o zamanlar böyle bir ayrım vardı.) Hani çoğunuzun lise ya da üniversite yıllarında kanka diye isimlendirdiğiniz ve dostluğu ağır bastığından, “kız/erkek arkadaşım” formatına geçmesi için hamle yapmaya cesaret edemediğiniz ve kısmi flört oyunları ile kanka-sevgili çizgisinde dalgalı seyir gösterip, gençlik anılarınızda kalmaya mahkum ettiğiniz karşı cins arkadaşlarınızdan bahsediyorum. Telefonu aklımdasın manasında saat başı çaldırıp kapattığınız (Kontör bu kadar ucuz değil o zamanlar, 100 Kontör bir haftalık harçlığınıza denk geliyor ve genelde ayın yarısından fazlasını 10 kontör altı bakiye ile çaldırıp kapatarak mors alfabesi benzeri geliştirilen ortak dille geçiriyorsunuz) 99-cevapsiz-arama-600x450gece yatarken iyi geceler, sabah kalktığınızda günaydın sms’ini dört gözle beklediğiniz, beraber vakit geçirmekten çok keyif aldığınız, beslediğiniz masum ötesi duygular için yer yer utandığınız, ve geçen onca yıl sonrasında bu yazıyı okurken isminin zihninizde belirmesiyle hafif bir tebessüm yaratan karşı cins kankalarınızdan bahsediyorum. Bu karşı cins kankamla yer yer tahammül oyunları oynuyoruz. Tabi bunu bir oyun olarak isimlendirmek yıllar sonra o günleri hatırlayıp yazarken çok kolay oluyor. O zamanlar canımız yanıyor, trip atıyoruz, bir kaç güne yayılan kırgınlıklar küslükler yaşıyoruz ve en ufak hareketlere derin manalar yükleyip, bizi niye anlamadığından, ona o kadar güvenmişken canımızın yandığını nasıl farketmemesinden yakınıyoruz. Tam da böyle bir günün akşamı Burak  ile dertleşiyordum. Burak’ın garip ve kitaplık bir hayat hikayesi mevcut ama sadece yazım ile ilgili olan kısmı ayrıntı vermeden anlatayım.

Benim gibi Askeri Lise Mezunu o da. Daha sonra Harp Okulu başlama kampına gitmeden ayrılmış. Bir yıl Üniversite sınavına çalışıp GATA yı kazanmış. Bu seferde askeri lise kontenjanı üzerinden kazandığı için kaydı yapılmamış. Askeri lise mezunu olduktan sonra ayrıldığı için ilgili kontenjandan yararlanmasının hakkı olduğu gerekçesiyle dava açmış. Alt tercihinden yerleştiği Dokuz Eylül İşletme Fakültesi’nde üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçerken dava sonuçlanıyor. İşletmedeki kaydını dondurup GATA’ya başlıyor. Bizim de yollarımız burdan sonra kesişiyor. Gelelim dertleşme faslımıza. Burak beni dinledikten sonra diğer lisans disiplini ile mevcut sorunu birleştirip dedi ki “madem bu kız bu oyunu senden daha iyi oynuyor ve genelde senin canın yanıyor, o zaman piyasayı bulandır” Pek bir şey anlamamıştım. Yani.. diyebildim sadece. “Oğlum rakip firma senden daha iyi adım atıyor ve mevcut durumu daha iyi okuyor. Seni çözmüş. Senin o ihaleye girip giremeyeceğini anlıyor. Sende piyasayı bulandır. Hamla yapacağı güvenli ortamı ortadan kaldır. O adım atamazken piyasayı bulandıran sen olduğun için bu bulanıklıkta rahatlıkla hamle yapabilirsin.” piyasayı bulandırBundan sonraki günlerde kankama hayatımda çok önemli olduğundan bahsederken, bir gün sonra hiç arayıp sormuyordum Kaldığım bir dersi ona söylemeyip başkasından duymasını sağlarken, ertesi gün bir başka sınav sonucunu ilk onunla paylaşıyordum vs. Sonuçta işe yaradı. İlişkimizin bütün dinamikleri benim kontrolüme geçti. O gençlik anılarımda bol tebessümle hatırlayacağım karşı cins anılarımda yerini aldı. Bense bir sonraki yıl işletme fakültesine başladım. Çok keyif alarak okudum. Öğrendiklerimi hayatımın içerisine adapte etmeye çalıştım. İşte tıp fakültesi diplomamın yanında özgeçmişimde yer alan işletme fakültesi diplomasının hikayesini böylece öğrenmiş oldunuz.

Bu yazıdaki işletme disiplininden köken alan taktikler evlilik hayatınızda her zaman işe yaramayacaktır. Evlilikte lisans seviyesinde öğrendiklerim beni  kurtarmadı. Yüksek lisans’a başlayınca hayatı daha sistematik analiz etmeye başladım. Birden fazla dinamiği olan ve tam bir uyum içerisinde inşa edilme şartı olan evlilik kurumuna daha multidisipliner yaklaşmak lazımmış onu anladım. Yüksek lisans eğitimim boyunca öğrendiklerimi evlilik hayatına nasıl uyarladığımı ilerleyen yazılarımda paylaşacağım. Ama sekiz yıllık evliliğimde hiç piyasayı bulandırmadım dersem piyasaya karşı ayıp etmiş olurum.

Koğuş yat…!

On dört yaşımda başlayan yatılı okul maceram benim de yoğun çabalarımla 2007 yılında 26 yaşımda bitti. Askeri temelli bir eğitim sisteminden geçtiğim için koğuş kalk nidasına oldukça adapteyimdir. kogus-kalkKalkmaları standarda bağlanmış olan bu ergen ve ergen irisi grubun yatmaları ne yazık ki aynı standart şartlara bağlanamıyordu. Kimi erkenden yatıyor, kimi ihtiyari etüde (çalışmak isteyenlerin yat yoklamasından sonra koğuşlar bölgesindeki dershaneleri kullanması) kalıyor, kimi koridorlarda ya da ortak kararla uyumamayı tercih eden bir koğuşta sohbet muhabbet edasında gecenin ilk saatlerini geçiyordu. Her şeyi mümkün olduğunca standart olan bu topluluğun birbirinden çok farklı mutlulukta insanlar çıkartmasında bu yatma düzenindeki farklılıklar olduğunu o zamanlar düşünmüşümdür.

Bugün modern toplumlarda askeri ortamdaki “koğuş kalk” nidasının yerini dijital cep telefonu melodileri aldı. Sabah kalkarken genelde zorlandığımız için daha sert ve uyandırması muhtemel melodiler tercih ediyoruz. Çalışan neslin güne başlaması genelde birbirine benzerlik gösteriyor ancak yatma formlarımız arasında birbirinden çok farklı tarzlar mevcut. Bu farklılıkların günümüzün kalitesine, ilişkilerimize, belki de mutluluğumuza olan etkilerinin olma ihtimaline biraz olsun dikkat çekmek istiyorum.

Çocuklarımız için yatma saatleri belirlemeliyiz. Bunun tabi ki çocuğun gelişimi üzerinde oldukça önemli etkileri mevcut. (Büyümeye yardımcı olan hormon (Growth Hormon) yoğun olarak uykuda iken salgılanıyor diye bir tıbbi bilgiyi dip not olarak geçeyim). Çocukların erken yatmasının  en az bunun kadar önemli bir başka yararı ise anne ve babalara ebeveyn olarak üstlendikleri rollerden çıkarak, flört ortamının yeniden tesis edilmesi için gerekli zamanı sağlıyor olmasını söyleyebiliriz. Büyüdükleri ortamda flörtü çağrıştıran hareketlerin (ele tutuşma, saçını okşama, kucağına yatarak televizyon izleme, meyve tabağından eşini besleme gibi) çocukların yanında yapılmasının uygun olmadığını düşünen ebeveynlerin sayısı hiç de az değildir. Tercihimiz, bu tür davranışların çocukların önünde de yapılmasıdır. Bundan daha iyi bir ilk cinsel eğitime giriş dersi düşünülemez. Ancak oluşturdukları ebeveyn zırhını çocuklarının önünde kaldırmalarının zor olduğunu düşünen  aileler, çocukları uygun saatte yatmaları ile ilgili eğitimi veremediklerinde sadece yatak odalarına sıkışmış ve genelde amacı ve devamı aşikar flört oyunlarına mahkum kalıyorlar. iyi uykularİlişkileri ebeveyn rolünün ağır zırhı altında ezilip büzülüyor. İlk aşamada ailelerin ulusal kanalların çocuklar için uyarı mesajlarına riayet etmeleri ve “Haydi Çocuklar Uykuya” kampanyasına ailece destek vermeleri ebeveynlikten partnerliğe geçişte ihtiyaçları olan zamanı kazanmalarına yardımcı olabilir.

0-3 yaş çocuğa sahip çiftler hele ki ilk ebeveynlik tecrübesini yaşıyorlarsa birbirilerini çift olarak ihmal etmeleri çok sık karşılaşılan bir durumdur. Hamilelik sonrası hormonlara bağlı normal olarak karşılanılabilen bu durum, zamanla hormonal dengenin normale dönmesine rağmen duygusal anlamdaki geri dönüşte duraksamaya neden olabiliyor. Tiyatroda role girmek diye bir tabir mevcuttur. dogum-sonrasi-cinsel-isteksizlikİşte bu taze çocuklu çiftler çok eğlenceli olan bu ebeveynlik rolüne bir daha çıkmamak üzere girip, çift rolünü oynadıkları yılların çok uzaklarda kaldığı ile ilgili bir inanış geliştirmeleri söz konusu olabiliyor. İlk merak ile düzülen çocuk odalarındaki beşikler süs olmaktan öteye geçemiyor ve üç kişilik mutlu bir dünyanın çekiciliği bazen ömür boyu mutluluğun garantisi olan iki kişiye bir dünya anlayışının önüne geçebiliyor. çocuk uyutma2 Çocuk ile aynı yatakta yatmasalar bile çocuğu uyutma vazifesini üzerine alan ebeveyn ya çocuğu uyutmaya çalışırken onun yanında uyuya kalıyor ya da uyutup yatak odasına döndüğünde eşini uyumuş halde bulabiliyor. Bu tekrarlayan davranış bir süre sonra ailenin genel gece karakterine dönüşebiliyor.

Yoğun iş temposundan dolayı artık eve iş getirmek rutin bir faaliyet oldu. Hele ki son zamanlarda türeyen iş modellerinde bilgisayar ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte iş işte kalmıyor. “Aileme zaman ayırmalıyım” hipotezini desteklemek için eve getirdiğimiz işleri herkesin yatmaya niyetlendiği zamana sarkıtmayı başarı olarak görebiliyoruz. “Ailemin zamanından değil kendi uyku vaktimden fedakarlık ediyorum” düşüncesi vicdanen bizi rahatlatabiliyor.homeoffice Oysa ki tam da bu esnada eş ilişkilerinin önemli düşmanlarından birisinin aynı anda yatağa girememek olduğunu hatırlatmak gerekir. “Sen yat ben biraz daha çalışacağım” dediğimizde eşin yatma saatinden bir ya da iki saat sonra yatağa geçiyoruz. Bu senaryonun en kabul edilebilir kısmı aslında bu davranış. Bir de çalıştığı odadaki kanepede uyuyakalan bir grup var ki bir süre sonra yatakların ayrı olmasını bu çiftler tarafından normal kabul edilebiliyor. Atalarımızdan kulağımıza küpe deyimlerden biri olan bir yastıkta kocayın lafının aksine bu çiftler bir odada bile kocayamayabiliyor. Aynı yatağa geçtiğimizi varsaydığımızda eşimizin iki saatlik uyku farkından dolayı herhangi bir gece macerasından söz etmek oldukça zorlaşıyor. Sabaha ertelenen planlarda ise bu kez erkek ve kadın arasındaki gün içerisinde değişken olan libidonun asimetrik dağılımı devreye giriyor. Sabah fizyolojik olarak uyarılmaya çok müsait olan erkek ile hayatının her döneminde planlı faaliyetlerden mutlu olan, hayatının zaman planlaması ile ilgili kontrolünün kendisinde olmasına özen gösteren kadın arasında üstü kapalı bir fikir ayrılığı oluşuyor. cinsel isteksizlikKadın sabah için bir macerayı planlamış olsaydı belki yarım saat erken kalkacaktı, şimdi daha duş alacak, saçını kurutacak vs… Bu plansızlıktan rahatsızlığını beden dili ile anlatıyor. Erkek ise plansızlıktan reddedildiğinin farkında olmadan durumu kişiselleştiriyor ve güne berbat bir başlangıç yapması söz konusu olabiliyor.

Güne güzel başlamanın bir numaralı kuralı önceki günü güzel bitirmekten geçiyor. Yatma düzenimizin planlayabildiğimiz ailelerimizde ister üç yaşında çocuğumuz olsun, ister televizyon çağında çocuğumuz olsun ister de eve iş getiren iki kişilik bir ailemiz olsun aynı anda yatağa girmeyi planlayabildiğimiz sürece o günü güzel bitirmiş kabul edebileceğiz.koğuş yat Daha flört tadında çiftlerin egemen olduğu ailelerimizle mutlu olabilmek adına hadi o zaman şimdilik; Koğuş Yat!!!

Banyo

Seksenlerin başında çarşamba ve pazar akşamları banyo akşamıydı. Mavi plastik ya da metal leğenlerin yanında kışın sobanın, yazın tüpün üzerinde ısınan alüminyum güğümler, beyaz ya da yeşil Hacışakir kalıp sabunlar, çok nadir ulaşılabilen mavi Blendax şampuanlar ile yapılan banyolar… blendaxŞimdi düşündükçe fark ediyorum, gencinden yaşlısına herkes için bir tören ritüeli gibi yaşanırmış banyo akşamları. Sonuçta duş kelimesi henüz aile terimleri arasındaki yerini almamıştı. Suyun ısınmasından, atık suyun uzaklaştırılmasına kadar  bir dizi iş akışından oluşan zahmetli aile faaliyetleri arasında sayabilirdik bu akşamları.

Nineler ve dedelerimizin birbirini keselediğini bilirdik ancak çocuk aklımızda erotik çağrışımlar oluşturmazdı. Şimdi o güzel insanların keşfettiği ve uyguladığı bizimse zaman içerisinde alışkınlıklarımızın değişmesine bağlı uzaklaştığımız bir davranışı hatırlatmak istiyorum. Eşinizle birlikte, beraber banyo yapın canım kardeşlerim.

İyi bir aile olmanın şartlarının arasında şüphesiz ki iyi bir cinsel hayat yatmakta.banyo yapın Yaşadığımız toplumun cinselliğe bakışı ve yaşam tarzlarını göz önüne aldığımızda genel olarak loş ortamlarda sevişiyoruz. Yorganlar altında ya da düşük watt gece lambalarının loşluğunda yaşadığımız gece maceralarımız var. Bu maceralarımızı yaşarken yetersiz aydınlanmadan dolayı  partnerimize ait geçmiş görseller hafızamızda canlanarak cinsel isteğimizi yönetmemize katkıda bulunuyor. Eğer partnerimize ait uygun görüntüler hafızamızda mevcut değilse ne yazık ki basılı ya da izlenebilir mecradan aklımızda kalan profesyonellere ait materyallere ait görüntüler bu amacımıza hizmet edebiliyor. Dokunduğumuz kişi ile hayalimizde canlandırdığımız kişinin farklı olması öncelikle cinsel hayatımıza, sonrasında çift ilişkilerimize olumsuz şekilde yansıyabiliyor. Sonuçta banyo yaptığımız ortamlar seviştiğimiz ortamlara göre daha aydınlık yerler. Eşinizle beraber banyo yaptığınızda hem partnerinize ait güncel ve aydınlık görüntüler daha sonra loş ortamlardaki maceralarınızda kullanılmak için hafızanızda yer tutuyor hem de cinsellik haricindeki temaslar ruhlarınızın temizlenmesine ve partnerinizle aranızdaki duygusal bağın güçlenmesine büyük katkı sağlayabilir. Temizlenen ruhların birbirini kırma ihtimali azalıyor ve birbirine karşı olan söylemler ve eylemleri yumuşayabiliyor.

yaşlıBelki de ninelerimizin ve dedelerimizin bizim kuşağa göre daha az tartışmaları  ve birbirine karşı daha ılımlı davranmalarının altındaki sır, birbirilerini keselemeleri ve temasların ışığında temizlenen ruhları olabilir. Olmasa bile ne kaybedersiniz ki, yine de beraber banyo yapın canım kardeşlerim, ruhunuz olmasa da bedenleriniz temizlenir.

Denge

dengeBirbirinden farklı ailelerde büyüyen iki insan, partner olmanın temellerini atarken geçmişinden getirdikleri özellikleri ile bir denge kurmaya çalışır. Çiftler fiziki, maddi, kültürel, sosyal  durumlarındaki asimetrileri, başka özelliklerindeki avantajları ile dengeleme gayreti içerisinde olurlar. Zengin-fakir ,zayıf-şişman, aralarında yaş farkı olan vs.. Ne işi var bu kızın bu adamın yanında diye düşündüğünüz bir çok partnere denk gelmişsinizdir. Bu iki insan arasında denklik oluşmayan özellikleri başka özelliklerindeki ters asimetri ile dengelenir. Şişmandır ama zengindir, Yaş farkı vardır ama karizmatiktir.asimetrik vücut

Tüm bunlardan daha zor olanı erkek-kadın arasındaki önem ve algı farklılıklarından oluşan asimetrileri dengelemektir. Sayın Cem Keçe’nin eğitimde bahsettiği çok sevdiğim bir benzetmeyi sizinle paylaşayım. “Erkek kurttur, kadın onu köpekleştirmeye çalışır. Erkek için başarı; kurt köpeği olarak kalabilmektir.” Burada bahsi geçen sosyalleşme-bireyselleşme dengesidir. Erkek kendini kurt olarak hissettiği, özgür olduğunu iddia ettiği anlarda mutludur. Kadın ise yaptığı faaliyetlerde çift olarak anıldığında daha çok keyif alır.

Çift terapilerinde bireyselleşme diye bahsettiğimiz partnerimiz olmadan yapmaktan keyif aldığımız faaliyetlerdir. Kendimize vakit ayırdığımızı hissettiğimiz, hobiler, dost sohbetleri, halı saha maçları, altın günleri, kız kıza, erkek erkeğe tüm toplantılarımızı bu grup içerisinde alabiliriz. halı sahaBu faaliyet kimi zaman bir golf turnuvasıdır, kimi zaman da kahvehanede ki eşli batak partisidir. (Buradaki eş, genelde hemcinsimiz olan oyun arkadaşımız tabi ki…) Yani maddiyattan ve kültürel etmenlerden bağımsız herkesin kendine göre bir bireyselliği vardır.

Sosyalleşme dediğimizde ise partnerimizle yapmayı arzuladığımız, başka çiftlerle vakit geçirdiğimiz anları kastediyoruz. Başka bir deyişle Ahmet’ler, Ayşe’ler diye anıldığınız, bowling oynamaya giderken falancalara da haber verelim mi, hafta sonu pikniğe gitsek filancalar da gelir mi cümlelerini kurduğunuz her durum sosyalleşme faaliyetidir. Her çiftin sosyalliği de kendine özgüdür. Bazı çiftler ev dışında  konserlerde, sinemada, tiyatroda vakit geçirmeyi tercih ederken, bazı çiftler ise evlerde bir araya gelinen akşam oturmalarını sosyalleşme faaliyeti olarak tercih edebilir.  çiftler

Erkek için bireyselleşme olmazsa olmazdır. Sosyalleşme olursa iyi olur, olmasa da çok bir şey kaybetmez. Kadınlarda bu durum tam tersidir. Sosyalleşme olmazsa olmaz, bireyselleşme olmasa da olur diye düşünürler. Geçmişinizde partnerinizle yaşadığınız krizlerin kendi aileleriniz ile ilgili olanları dışarıda tuttuğunuzda geri kalan krizlerinizin çoğunun bu sosyalleşme-bireyselleşme dengesinin kurulamamasından kaynaklandığını göreceksiniz. Bireyselleşmeye karşı direnen erkekle buna izin vermeyen kadın arasında ya da sosyalleşmeye zorlayan kadın ile buna direnen erkek arasındaki krizler biraz düşündüğünüzde size de çok tanıdık gelecektir. Mutlu bir ilişkinin olmazsa olmazı bu dengenin tahsis edilmesine bağlıdır. Dengeden bahsedebilmek için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye gayret etmelidir. Eğer halı saha maçınızın sorun olmasını istemiyorsanız, filancalara akşam çay içmeye gideceksiniz ya da arkadaşınızın düğününe yanınızda eşinizle beraber gitmek istiyorsanız, eşinizin mesai çıkışı arkadaşları ile buluşması durumunda arıza çıkartmayacaksınız.

romantizmBenzer bir denge de romantizm-erotizm algısında söz konusu. Kadın için romantizm ne kadar önemliyse erkek için de erotizm o kadar önemlidir. Kadın elde etmek istediği romantizmin diyetini devamındaki erotizm ile öderse erkek romantizm konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirme de daha sürdürülebilir bir tavır takınacaktır. Aynı şekilde erkek de arzu ettiği erotizmin diyetinin (çok hoşuna gitmese de) erotizm öncesine planladığı romantik anların sayısının artmasına bağlı olduğunu öğrenecek ve bu durumdan rahatsızlık duymayacaktır.

erotizmBülent Ortaçgil’in çok sevdiğim “Sensiz Olmaz” şarkısında alıntı yapacak olursak;

“Aşk bir dengesizlik işi, dengeye dönüşendir sevgi…”

Seçilmişler, Atanmışlar, Öpülmüşler ve Diğerleri…

Terapi derslerden birinde çok hoşuma giden bir metaforla karşılaşmıştım. Bir durum ve bu durum karşısındaki tutum ve davranışlarınızın sorgulandığı oldukça başarılı bir örnek.surprise-birthday-party-ideas-03 Durum şöyle; yorgun argın işten eve dönüyorsunuz. Kapıyı bir açıyorsunuz ki… Sürpriz… Doğum gününüz ve sizin için sürpriz bir doğum günü partisi hazırlanmış. Karşınızda; anneniz, babanız, kardeşleriniz, eşiniz ve çocuklarınız. Ve işte o müthiş soru. İlk kimi öpersiniz?

Cevaplar değişkenlik gösteriyor. Toplumsal öğretilerin arkasına sığınanlar (anamın babamın yanında eşimi nasıl öpeyim vs..), en son gördükleri süreyi sorgulayanlar (mesela kardeşiniz yurtdışından gelmiş ve en son bir yıl önce görmüş olabilirsiniz gibi.), çocukları olmayanlarda  olduğunu varsayalım dediğimizde çocuklarının o anki yaşlarını soranlar ve daha niceleri…

Siyasetle çok ilginiz olmasa da uzak kalamayacağınız bir ülke de yaşıyoruz. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun bazı siyasilerin lüzumundan fazla konuştuğunu ve her ortamda karşımıza çıktığını söylersek fazla söylemiş olmayız sanırım. Bu siyasilerin konuşmalarındaki cürret ve özgüvenin arkasında yazının başında sorduğumuz sorunun cevabı gizli. Bu siyasiler seçilmiş kişilerdir.politician Onları oraya taşıyan bir çoğunluk var ve halka seçme şansı verildiğinde onlarca kişi arasından onları seçtiler. Bu durumda gelelim sorumuzun ideal cevabına. İlk öpmen gereken kişi eşindir. Çünkü az önce tanımladığımız kalabalıktaki herkes atanmış sadece bir kişi seçilmiştir. Çünkü saksı değildir o. En çok ona söz vereceksin, ilk onu öpeceksin. Anne ve baban sen dünyaya geldiğinde hatta ondan çok önce sana atanmış kişiler. Kardeşlerin ne yaparsa yapsın değiştiremezsin, görmezden gelemezsin. En çeldirici şık olarak çocukların hadisesine gelirsek. Çocuğun da sana atanmış kişidir. Bu esmer çıktı ben sarışın istiyordum diyemezsin, bakıma muhtaç olabilir, haylazın biri çıkabilir, tüm özellikleri ile benimsersin ve ömrünün sonuna kadar artısıyla eksisi ile kabul edersin. Eşin ise tamamen senin tercihindir. Sarışın istiyordum diyemezsin. o zaman sarışınını seçseydin derler, onunla ilgili değişkenlerin tamamı senin seçimindir. Hayatının bundan sonrasında bu sıfatı taşıması yada taşımaması da dahil her şey senin kararlarının kapsamı içindedir. Atanmışların eskisi olmaz. Eski annem, eski babam, eski kardeşlerim, eski çocuuklarım diyemezsin ama pekala eski eşim diyebilirsin. O senin zorunlulukların arasında değildir. Doğrusuyla yanlışıyla sen seçmişsindir. Aksini iddia ediyorsan bir yerde hata yapıyorsun. Görücü usülü, beşik kertmesi ve daha nicesi sorumluluklarını aldığın sürece karşısında durabileceğin, senin adına verilmiş kararlardır. Bu sorumluluklardan kaçınarak senin adına alınan kararlara itiraz etmediysen bu artık senin kararın demektir. Hepimizin bildiği güzel bir laz atasözü der ki; ya sevdiğini alacaksın, ya aldığını seveceksin (bu cümle tabi ki laz şivesi ile). Eğer seçilmişse söz sahibi olmak istemesini göz ardı edemezsin. Atanmışları susturabilirsin belki ama seçilmiş kişilerin haklı  çığlıklarını duymazdan gelemezsin. Aklında soru işareti kalmadan, tüm toplumsal yargılara kulak asmadan seçilmişini gönül rahatlığıyla öp canım kardeşim.

Seçilmiş Aileler

Hayatımızın hiçbir kısmında iki kişilik bir dünya kurma şansımız olmadı. Yanlış anlaşılmasın. bundan hiçbir zaman da şikayetçi olmadık. Tanıştığımız anda koskoca bir öğrenci topluluğunun üyeleriydik. Sonrasında öğrenci evleri ve altı kişilik tamamen seçilmiş üyelerden oluşan aileler.öğrenci evi  İnanın bazen bir aileden çok daha fazlası paylaşılır o öğrenci evlerinde. Dersten kaldığınızda, terk edildiğinizde, parasız kaldığınızda, çoğu yaşadığınız ilklerde hep o seçilmiş kardeşleriniz vardır yanınızda. Sonra şanslıysanız onlardan bazıları ile yollarınız tekrar kesişir. Ben o konu da çok şanslıyım. Emre ve Alper Tunga ile yollarımız çok kesişmese de bir telefon mesafesinde olduklarını bilmek çok güzel ve seçilmiş kardeşlerin rahatlığıyla hayatta adım atabilmenin güvenini bana hep yaşattılar. Burak Su hayatımın her anında arkadaş maskesinin altında saklı bir abilik ve yaşam koçluğu görevini hep sürdürdü. Kendi misyonundan oldukça fazla nasibini alanlardan biriyimdir. Benim gibi daha nicelerinin hayatına dokunmaya devam ettirdi. öğrenci sofrasıSerkan ise aramızda yaş farkı olmamasına rağmen kendini hep kardeşim olarak hissettirdi. Bir erkek kardeşim olmadı ama olsaydı ancak bu kadar hayatına dokunmama müsade ederdi ve kardeş olarak benim hayatımda varolabilirdi. Üniversitedeki ev arkadaşlarınızın kıymetini bilin, onlar sizin ilk seçilmiş aileleriniz.

hakkari
Hakkari

Okulun bitmesiyle Pınar Van’da çalışmaya başladı ben Ankara’daydım. Eş tayini için düğünden altı ay önce nikah yaptık. Evlilik yıldönümünü kutluyorduk hala ayrıydık. Sonrasında (Pınar’ın tam da Van’dan artık sıkıldığı zamanlarda) ben kura çektim ve Hakkari. Pınar’ın o çok sıkıldığı coğrafyaya kısa tatillerde stres atmak için gidiyorduk. Beraber çalıştığım bir bayan devre arkadaşım vardı Gülşah. Benim gibi tıpta uzmanlık sınavına hazırlanıyordu. Misafirhanelerin zorluğunu ve soğukluğunu Pınar da ben de oldukça iyi biliyorduk. Arkadaşıma bizimle kalmasını önerdik, bir odamızı ona tahsis ettik. Ve yine alışık olduğumuz seçilmişlerden oluşan aile ortamını kurduk. Oldukça eğlenceli ve unutamadığımız iki yıl geçirdik gönlümüzün sağ alt köşesi Hakkari’de.  Görevim icabı sık sık operasyonel birliklerle ailemden uzak kalsam da onlar iki genç bayan kurdukları öğrenci evinin huzuru içinde bırakıyordum. Hatta öyle ki Pınar’ın hamileliği boyunca benden çok faydası dokunmuştur Gülşah’ın. Yaz zamanı operasyonel birliklere izin verilmediğinden dolayı yaz tatillerini bile ikisi beraber planlıyorlardı. O artık bizim ailemizin küçük kızıydı. Hakkari’deki görevimizin bitmesinden bir gün sonra ailemizin yeni atanmış üyesi Sarper aramıza katıldı. Seçilmiş üyelerimizden Gülşah aramızdan ayrıldı.

Yeni bir bebeğin aileye gelmesiyle ilgili yüzlerce yazı yazılmıştır. Bu aile hayatınız için bir devrimdir ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bizim henüz iki kişilik bir dünya inşa etme şansımız olmadığı için (ki tatillerimiz de dahil) hayatımızda çok önemli bir değişiklik olmadı. Gül annem (Pınar’ın annesi) ve Elif (Pınar’ın kardeşi) İstanbul’da geçirdiğimiz iki yıl boyunca bizimle beraberdi. Bizim evde kalan hiç kimse misafir ismiyle anılmaz. Biz her zaman ailenin yeni üyesi olarak hissederiz. Umarım öyle de hissettirebiliyoruzdur. Geniş bir aile konseptinde geçen iki yıllık İstanbul maceramızda benim tıpta uzmanlık sınavına hazırlık ile ilgili insan üstü yoğunlaşmam (ki benim için büyük, insanlık için küçük bir puan aldım, çok iyi bir puan olmadığının farkındayım ama sonuçta üç yıllık Ankara maceramı yaşama fırsatım olan aile hekimliği uzmanlığına yerleştim.) nedeniyle, aile içi haricinde bir hayat tahsis etmek de oldukça zorlandık.

Sınav sonuçlarının açıklanması ile yeni bir hayat ve yeni bir aile inşası için Ankara’ya taşındık. Burda geçirdiğimiz ilk yılımızda Gül annem ailemize dahildi. Elif’i iş ortamından dolayı İstanbul’da bırakmak zorunda kaldık. Ama Ankara’daki ailemiz bu kadardan ibaret değildi artık. Yan komşumuz olan Atalay ailesi ile bütünleşip geniş bir aile oluşturduk. Yeni ebeveyn figürlerimiz Mehmet Ali amca ve Emine teyze bizi hiçbir zaman bir komşu olarak görmedi. Direk ailelerine dahil etti. Çocukları İrfan abi Burcu, ve İbo yaşlarına göre kardeş sıralamamızda yerlerini aldı. Akşam yemekleri birleşti. Uzun yolculuklar sonrasında hedefe ulaştığınızı bildireceğiniz ebeveyn sayısı arttı. Sarper de kendi yaşına uygun üç kardeş sahibi oldu.  Atalay ailesinin en küçük üyeleri olan Kıraç, Ada ve Buğçe Sarper için unutamayacağı mahalle arkadaşlarından çok daha fazla beraber büyüdükleri kardeşler oldular.komşular

Karşı komşumuz olan Tiryaki ailesi… İki kişilik bir dünya inşa etmek ne demek ben onlardan öğreniyorum. Abilerimiz ve Ablalarımız oldular. Aradaki yaş farkının önemini yitirdiği ve kitaplarda hep okuduğum “aile dostumuz” lafının ne demek olduğunu anladığım Köksal ve Çiğdem çifti gösterdikleri yol, örnek hayat tarzları ve çiftler arası dengenin rol modelliğinde yıllar sonra nasıl bir çift olmamız gerektiğini bize her hareketlerinde ve aldıkları önemli kararlardaki duruşlarında öğrettiler. Mesleklerine yakışır bir şekilde hayatımızın her aşamasında ve insan olarak kültürel inşamız için oldukça fazla birikim oluşturmamızı sağladılar. Benim hayatımda eksik olan bir boşluk olan abi ve abla kavramlarını tüm detayları ile yaşattılar.

Ankara’daki ikinci yılımızda Olgun (Pınar’ın Kuzeni) eğitim durumundan dolayı ailemize katıldı. Bir yılın üzerinde bir birlikteliğimiz oldu. Ben iki kız kardeş sahibiyim, Pınar da öyle. Sarper feminen figürlerin ağır bastığı bir bebeklik geçirdi. Benim de sınav temposundan dolayı sorumluluklarımı aksatmam ile birlikte bu uçurumun derinleştiğini farkediyordum. Olgun’un en güzel yanı ailemize ve Sarper’e benden sonra ikinci bir erkek rol model oluşturdu. Bu ailemiz ve Sarper için oldukça önemliydi. Benim içinde erkek kardeş eksikliğimi kapatıp hayatına dokunma ve nasihat etme egomu tatmin etmeme olanak sağladı.IMG_20141214_213657 Sarper benim bütün arkadaşlarıma ismiyle hitap ederken ilk kez isminin sonuna abi sıfatı ekleme şerefini Olgun’a verdi.  Yüksek lisansının bitmesiyle ailemizden ayrılsa da mutlaka yine kesişecek yollarımız.

Seçilmiş kardeş çekirdek ailelerimiz var bi de. Yakın arkadaşların oluşturduğu çekirdek ailelerin birbiri ile ilgili etkileşimleri ve birbirilerine öğrettikleri hakkında daha farklı bir yazı var kafamda. O yüzden kardeş gibi yaşadığımız arkadaşlarımıza ve onların ailelerin hayatımıza kattıklarına yer vermedim bu yazıda.

Şu sıralar yeni bir tayin hazırlığındayız. Buradaki ailelerimizden uzaklaşacağız ve yeni aileler inşa etmeye gideceğiz. Söylemek istediğim dinamik ilişkilerden kuruludur aile. Birbirine anlamlandırılamaz ilişkilerle bağlıdır. Çoğu zaman akrabalık ilişkileri ile bağlansa da bazen bu ilişkilerin çok ötesine geçer. Kuzen ilişkisi kardeş ilişkisine evrilir, komşu ilişkisi abi, abla, yer yer anne ve baba sorumluluğu ile yer değiştirir. Yeni üyeleri tüm sorumlulukları ile olumlu ve olumsuz tüm getirileri ile dahil edersiniz ailenize. Onlar çünkü ailenin seçilmiş üyeleridir. Coğrafi yakınlık size yepyeni aileler kurmanıza fırsat verir. Hele ki her üç dört yılda bir yer değiştirme mecburiyeti sağlıyorsa mesleğiniz, bu fırsatları iyi değerlendirin. Yakınlaşmaktan korkmayın, ev anahatarlarınızın yedeklerini teslim ettiğiniz, çocuklarınızı emanet ettiğinizde sizden daha iyi bakacaklarına emin olduğunuz, çat kapı önlerinde bitebildiğiniz, rol yapmadan evinizdeki en doğal hallerinizle yanlarında var olabildiğiniz  yeni aileler inşa edin ve seçilmiş ailelerin gölgesinde yep yeni anılar ve insanlar biriktirin.

Nerede o eski bayramlar…(?)

şeker            Ramazan yaklaştığında oruç ile ilgili tartışmalar, cinsellik ile dini öğretilerin kesiştirilme çabaları, uzmanlar uyarıyor şeklinde ramazan süresince uyulması gereken diyet programları,  ve daha sayamadığım nice haberler hicri takvime bağımlı bir döngüsellikle her yıl karşımıza çıkar. Bayram zamanının yaklaşması ile bu sefer de nerde o eski bayramlar haberlerine maruz kalırız.  Eski örf adetlerden örneklerin verildiği, bayramların tatil değil de ailelerin bir araya geldiği özel günler olduğunun hatırlatıldığı yüzlerce paylaşıma rastladık sosyal medya da. Bu hicri takvime bağımlı döngüsellik  ile yeni kuşağın bayramları tatil olarak değerlendirme çabasında bir bağlantı olabilir mi?

harclik-    Her ailenin belli aralıklarla yaşadığı, kimi zaman çözmesinin bir hayli zaman aldığı krizleri mevcuttur. Bu krizlerin bayram ve benzeri tarihlerde toplandığını söylersek çok da haksız sayılmayız. Bu bayram kimin tarafına gidilecek? Eşimin annesi ile de konuşmuyoruz ama mecbur el öpmek lazım, ya o sırada ters bir laf söylerse, şu miras olayının konuşulması lazım abimlerle, vs.. Bu örneklere eminim sizde okurken yenilerini katıyorsunuz.

Bir de maddi kriz olayı var. Seksenlerde bankalar günümüzde olduğu gibi bol keseden kredi vermiyorlardı. Kredi kartı sistemi ile kimseye çaktırmadan borçlanma şansı da olmayınca ailelerin banka gibi kısa vadeli nakit ihtiyaçlarını karşılayan amcaları dayıları komşuları olurdu. Eminim siz de ailenizden bir isim geçirdiniz aklınızdan. Ve elalem denilen örgütün bir şey deme ihtimaline karşın bütün hayatlar kısıtlanırdı. Falanca amcaya borcu varken eve televizyon alınmaz, tatile gidilmez vs. Borcunu ödeyebilecek seviyeye gelene kadar ilgili amcaya ziyaret süreleri uzar ve mümkün olduğunca kaçınılmaya çalışılırdı. Bu durumdan kaçamayacağınız ve yüzleşme zorunda olduğunuz zamanlar malum bayram zamanları. Bu durumun anksiyetesi (kaygısı) döngüsel olarak her yıl tekrarlanırdı o zamanlar. Ve farkında olunmadan seksenlerin çocuklarına bu kriz beklentisi her bayram öncesinde hissettirildi. Anneler kız çocuklarına bayram temizliği adı altında tüm streslerini aktarırken, erkek çocuklarının yaramazlıklarına olan tahammül bayram yaklaştıkça azalırdı.

Krizleri teğet geçme isteği ne yazık ki sadece devletlerde olmuyor. Her birey kriz beklentisi olan zamanlardan kendini sakınmaya ve bu krizi teğet geçirebileceği alternatif planlara ya da bahanelere sığınıyor. Tüm çocukluğu bu hicri takvime göre döngüsel krizler ve kriz beklentisinin doğurduğu ailesel anksiyete bozuklukları arasında geçen bireylerden bahsediyoruz. Büyüyüp, hayatları ile ilgili kararları alabilme yeterliliğine kavuştuklarında, döngüsel krizlerin teğet geçmesi için kendilerince bir savunma ve korunma mekanizmasını devreye sokuyor olabilme ihtimalini aklımızın bir kenarında tutmalıyız. En kullanışlı savunma mekanizması vaktin de dar olduğunu öne sürerek alternatif tatil planlarının arkasına sığınmak olabilir.tatil

Kendi ebeveynlerinin anne ve babalarını mutlu etmek için ömürlerini feda ettiklerini gören bireyler, buna rağmen ebeveynlerinin hayallerindeki hayatı yaşayamadıklarını ve ellili yaşlarına geldiklerinde aslında o kadar da mutlu olmadıklarını fark ettiklerinde, o eski bayramların yaşanmasının bir aileyi mutlu etmek için yeterli olmadığını düşünüyor olabilir. Bir kuşak üstün mutluluğu tabi ki önemlidir. Onlara gerekli ilgiyi ve değeri hissettirmekten geri kalmadan ortak müştereklerde buluşmak imkansız değildir. Aile büyüklerinin haklı isteklerini karşılamaya çalışırken, yeni kurdukları ailenin mutluluğunu feda etmeden, şu an ki kuşağın mutluluk dengesinin de dahil edildiği yeni ve dengeli bayramlar geleceğin kuşağının yani bugünün çocuklarının bu hicri takvime bağımlı kriz beklentisinden kurtulmasına ve daha sağlıklı bayramlar yaşamasına faydası olabilir. Ama yine de krizleri ile sevinçleri ile, biriktirilen iyi ya da kötü hikayeleri ile, pek de haksız sayılmazsınız. “Nerede o eski bayramlar…”

“RÖLATİVİTE”

İlkokul 3. sınıf anılarımda kerat cetveli baş sırayı alır. carpim-tablosu_113369Matematikle bir daha sorun yaşamamış olma sebebim öğretmenimin bilemediğimizde elimize cetvelle vurmak kaydıyla ( ki elimiz mükemmel anlamına gelen işaret şeklinde parmak uçlarımızdan alırdık darbeyi) bütün çarpım tablosunu ezberletmesiydi. İki kişiyi kaldırırdı tahtaya birbirimize sordururdu ve bilemeyen malum cetvelli cezayı alırdı. karşı taraf bilemezse bi de vicdan tarafı var olayın.. Keşke daha basit sorsaydım, acaba 9×9 mu deseydim vs.. ( bu arada 5ler ve altındakiler ile 10lardan sormak yasaktı) Vicdan yapmaktansa dayak yemeyi tercih ederdim. Ben daha basit sorduğum için arkadaşımdan daha fazla düşündüğümden yada daha fazla hata yaptığımdan genelde kaybettim ama daha çabuk çarpım tablosunu öğrendim ve ömrüm boyunca daha vicdanlı oldum. Neyse ki bir yıl sonra tayin oldu öğretmenimiz ve parmaklarımız rahat bir nefes aldı. Tıp fakültesine geldiğimde staj sınavlarında sözlü sınav geleneği vardır. Kadın doğum stajında hoca içeri iki iki aldı bizi ve dedi ki “-arkadaşına soru sor.” bir an düşündüm ve dedim ki ben bu anı bir yerden hatırlıyorum.. Parmaklarımın ucu sızladı. Vicdanımla aramızdaki ufak hesaplaşma sonrası ne oldu dersiniz. Rölativiteden kaldım. Ama hala vicdanım rahat, yine olsa yine aynısını yapardım.  İlkokul 3 te de tıp fakültesi 4 te de.. O gün iki şey öğrendim, sen ne kadar büyürsen büyü vicdanlar hep çocuk kalıyor ve vicdanı daha rahat olan arkadaşlar genelde beni buluyor..

15.07.2012