Koğuş yat…!

On dört yaşımda başlayan yatılı okul maceram benim de yoğun çabalarımla 2007 yılında 26 yaşımda bitti. Askeri temelli bir eğitim sisteminden geçtiğim için koğuş kalk nidasına oldukça adapteyimdir. kogus-kalkKalkmaları standarda bağlanmış olan bu ergen ve ergen irisi grubun yatmaları ne yazık ki aynı standart şartlara bağlanamıyordu. Kimi erkenden yatıyor, kimi ihtiyari etüde (çalışmak isteyenlerin yat yoklamasından sonra koğuşlar bölgesindeki dershaneleri kullanması) kalıyor, kimi koridorlarda ya da ortak kararla uyumamayı tercih eden bir koğuşta sohbet muhabbet edasında gecenin ilk saatlerini geçiyordu. Her şeyi mümkün olduğunca standart olan bu topluluğun birbirinden çok farklı mutlulukta insanlar çıkartmasında bu yatma düzenindeki farklılıklar olduğunu o zamanlar düşünmüşümdür.

Bugün modern toplumlarda askeri ortamdaki “koğuş kalk” nidasının yerini dijital cep telefonu melodileri aldı. Sabah kalkarken genelde zorlandığımız için daha sert ve uyandırması muhtemel melodiler tercih ediyoruz. Çalışan neslin güne başlaması genelde birbirine benzerlik gösteriyor ancak yatma formlarımız arasında birbirinden çok farklı tarzlar mevcut. Bu farklılıkların günümüzün kalitesine, ilişkilerimize, belki de mutluluğumuza olan etkilerinin olma ihtimaline biraz olsun dikkat çekmek istiyorum.

Çocuklarımız için yatma saatleri belirlemeliyiz. Bunun tabi ki çocuğun gelişimi üzerinde oldukça önemli etkileri mevcut. (Büyümeye yardımcı olan hormon (Growth Hormon) yoğun olarak uykuda iken salgılanıyor diye bir tıbbi bilgiyi dip not olarak geçeyim). Çocukların erken yatmasının  en az bunun kadar önemli bir başka yararı ise anne ve babalara ebeveyn olarak üstlendikleri rollerden çıkarak, flört ortamının yeniden tesis edilmesi için gerekli zamanı sağlıyor olmasını söyleyebiliriz. Büyüdükleri ortamda flörtü çağrıştıran hareketlerin (ele tutuşma, saçını okşama, kucağına yatarak televizyon izleme, meyve tabağından eşini besleme gibi) çocukların yanında yapılmasının uygun olmadığını düşünen ebeveynlerin sayısı hiç de az değildir. Tercihimiz, bu tür davranışların çocukların önünde de yapılmasıdır. Bundan daha iyi bir ilk cinsel eğitime giriş dersi düşünülemez. Ancak oluşturdukları ebeveyn zırhını çocuklarının önünde kaldırmalarının zor olduğunu düşünen  aileler, çocukları uygun saatte yatmaları ile ilgili eğitimi veremediklerinde sadece yatak odalarına sıkışmış ve genelde amacı ve devamı aşikar flört oyunlarına mahkum kalıyorlar. iyi uykularİlişkileri ebeveyn rolünün ağır zırhı altında ezilip büzülüyor. İlk aşamada ailelerin ulusal kanalların çocuklar için uyarı mesajlarına riayet etmeleri ve “Haydi Çocuklar Uykuya” kampanyasına ailece destek vermeleri ebeveynlikten partnerliğe geçişte ihtiyaçları olan zamanı kazanmalarına yardımcı olabilir.

0-3 yaş çocuğa sahip çiftler hele ki ilk ebeveynlik tecrübesini yaşıyorlarsa birbirilerini çift olarak ihmal etmeleri çok sık karşılaşılan bir durumdur. Hamilelik sonrası hormonlara bağlı normal olarak karşılanılabilen bu durum, zamanla hormonal dengenin normale dönmesine rağmen duygusal anlamdaki geri dönüşte duraksamaya neden olabiliyor. Tiyatroda role girmek diye bir tabir mevcuttur. dogum-sonrasi-cinsel-isteksizlikİşte bu taze çocuklu çiftler çok eğlenceli olan bu ebeveynlik rolüne bir daha çıkmamak üzere girip, çift rolünü oynadıkları yılların çok uzaklarda kaldığı ile ilgili bir inanış geliştirmeleri söz konusu olabiliyor. İlk merak ile düzülen çocuk odalarındaki beşikler süs olmaktan öteye geçemiyor ve üç kişilik mutlu bir dünyanın çekiciliği bazen ömür boyu mutluluğun garantisi olan iki kişiye bir dünya anlayışının önüne geçebiliyor. çocuk uyutma2 Çocuk ile aynı yatakta yatmasalar bile çocuğu uyutma vazifesini üzerine alan ebeveyn ya çocuğu uyutmaya çalışırken onun yanında uyuya kalıyor ya da uyutup yatak odasına döndüğünde eşini uyumuş halde bulabiliyor. Bu tekrarlayan davranış bir süre sonra ailenin genel gece karakterine dönüşebiliyor.

Yoğun iş temposundan dolayı artık eve iş getirmek rutin bir faaliyet oldu. Hele ki son zamanlarda türeyen iş modellerinde bilgisayar ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte iş işte kalmıyor. “Aileme zaman ayırmalıyım” hipotezini desteklemek için eve getirdiğimiz işleri herkesin yatmaya niyetlendiği zamana sarkıtmayı başarı olarak görebiliyoruz. “Ailemin zamanından değil kendi uyku vaktimden fedakarlık ediyorum” düşüncesi vicdanen bizi rahatlatabiliyor.homeoffice Oysa ki tam da bu esnada eş ilişkilerinin önemli düşmanlarından birisinin aynı anda yatağa girememek olduğunu hatırlatmak gerekir. “Sen yat ben biraz daha çalışacağım” dediğimizde eşin yatma saatinden bir ya da iki saat sonra yatağa geçiyoruz. Bu senaryonun en kabul edilebilir kısmı aslında bu davranış. Bir de çalıştığı odadaki kanepede uyuyakalan bir grup var ki bir süre sonra yatakların ayrı olmasını bu çiftler tarafından normal kabul edilebiliyor. Atalarımızdan kulağımıza küpe deyimlerden biri olan bir yastıkta kocayın lafının aksine bu çiftler bir odada bile kocayamayabiliyor. Aynı yatağa geçtiğimizi varsaydığımızda eşimizin iki saatlik uyku farkından dolayı herhangi bir gece macerasından söz etmek oldukça zorlaşıyor. Sabaha ertelenen planlarda ise bu kez erkek ve kadın arasındaki gün içerisinde değişken olan libidonun asimetrik dağılımı devreye giriyor. Sabah fizyolojik olarak uyarılmaya çok müsait olan erkek ile hayatının her döneminde planlı faaliyetlerden mutlu olan, hayatının zaman planlaması ile ilgili kontrolünün kendisinde olmasına özen gösteren kadın arasında üstü kapalı bir fikir ayrılığı oluşuyor. cinsel isteksizlikKadın sabah için bir macerayı planlamış olsaydı belki yarım saat erken kalkacaktı, şimdi daha duş alacak, saçını kurutacak vs… Bu plansızlıktan rahatsızlığını beden dili ile anlatıyor. Erkek ise plansızlıktan reddedildiğinin farkında olmadan durumu kişiselleştiriyor ve güne berbat bir başlangıç yapması söz konusu olabiliyor.

Güne güzel başlamanın bir numaralı kuralı önceki günü güzel bitirmekten geçiyor. Yatma düzenimizin planlayabildiğimiz ailelerimizde ister üç yaşında çocuğumuz olsun, ister televizyon çağında çocuğumuz olsun ister de eve iş getiren iki kişilik bir ailemiz olsun aynı anda yatağa girmeyi planlayabildiğimiz sürece o günü güzel bitirmiş kabul edebileceğiz.koğuş yat Daha flört tadında çiftlerin egemen olduğu ailelerimizle mutlu olabilmek adına hadi o zaman şimdilik; Koğuş Yat!!!

Banyo

Seksenlerin başında çarşamba ve pazar akşamları banyo akşamıydı. Mavi plastik ya da metal leğenlerin yanında kışın sobanın, yazın tüpün üzerinde ısınan alüminyum güğümler, beyaz ya da yeşil Hacışakir kalıp sabunlar, çok nadir ulaşılabilen mavi Blendax şampuanlar ile yapılan banyolar… blendaxŞimdi düşündükçe fark ediyorum, gencinden yaşlısına herkes için bir tören ritüeli gibi yaşanırmış banyo akşamları. Sonuçta duş kelimesi henüz aile terimleri arasındaki yerini almamıştı. Suyun ısınmasından, atık suyun uzaklaştırılmasına kadar  bir dizi iş akışından oluşan zahmetli aile faaliyetleri arasında sayabilirdik bu akşamları.

Nineler ve dedelerimizin birbirini keselediğini bilirdik ancak çocuk aklımızda erotik çağrışımlar oluşturmazdı. Şimdi o güzel insanların keşfettiği ve uyguladığı bizimse zaman içerisinde alışkınlıklarımızın değişmesine bağlı uzaklaştığımız bir davranışı hatırlatmak istiyorum. Eşinizle birlikte, beraber banyo yapın canım kardeşlerim.

İyi bir aile olmanın şartlarının arasında şüphesiz ki iyi bir cinsel hayat yatmakta.banyo yapın Yaşadığımız toplumun cinselliğe bakışı ve yaşam tarzlarını göz önüne aldığımızda genel olarak loş ortamlarda sevişiyoruz. Yorganlar altında ya da düşük watt gece lambalarının loşluğunda yaşadığımız gece maceralarımız var. Bu maceralarımızı yaşarken yetersiz aydınlanmadan dolayı  partnerimize ait geçmiş görseller hafızamızda canlanarak cinsel isteğimizi yönetmemize katkıda bulunuyor. Eğer partnerimize ait uygun görüntüler hafızamızda mevcut değilse ne yazık ki basılı ya da izlenebilir mecradan aklımızda kalan profesyonellere ait materyallere ait görüntüler bu amacımıza hizmet edebiliyor. Dokunduğumuz kişi ile hayalimizde canlandırdığımız kişinin farklı olması öncelikle cinsel hayatımıza, sonrasında çift ilişkilerimize olumsuz şekilde yansıyabiliyor. Sonuçta banyo yaptığımız ortamlar seviştiğimiz ortamlara göre daha aydınlık yerler. Eşinizle beraber banyo yaptığınızda hem partnerinize ait güncel ve aydınlık görüntüler daha sonra loş ortamlardaki maceralarınızda kullanılmak için hafızanızda yer tutuyor hem de cinsellik haricindeki temaslar ruhlarınızın temizlenmesine ve partnerinizle aranızdaki duygusal bağın güçlenmesine büyük katkı sağlayabilir. Temizlenen ruhların birbirini kırma ihtimali azalıyor ve birbirine karşı olan söylemler ve eylemleri yumuşayabiliyor.

yaşlıBelki de ninelerimizin ve dedelerimizin bizim kuşağa göre daha az tartışmaları  ve birbirine karşı daha ılımlı davranmalarının altındaki sır, birbirilerini keselemeleri ve temasların ışığında temizlenen ruhları olabilir. Olmasa bile ne kaybedersiniz ki, yine de beraber banyo yapın canım kardeşlerim, ruhunuz olmasa da bedenleriniz temizlenir.

Denge

dengeBirbirinden farklı ailelerde büyüyen iki insan, partner olmanın temellerini atarken geçmişinden getirdikleri özellikleri ile bir denge kurmaya çalışır. Çiftler fiziki, maddi, kültürel, sosyal  durumlarındaki asimetrileri, başka özelliklerindeki avantajları ile dengeleme gayreti içerisinde olurlar. Zengin-fakir ,zayıf-şişman, aralarında yaş farkı olan vs.. Ne işi var bu kızın bu adamın yanında diye düşündüğünüz bir çok partnere denk gelmişsinizdir. Bu iki insan arasında denklik oluşmayan özellikleri başka özelliklerindeki ters asimetri ile dengelenir. Şişmandır ama zengindir, Yaş farkı vardır ama karizmatiktir.asimetrik vücut

Tüm bunlardan daha zor olanı erkek-kadın arasındaki önem ve algı farklılıklarından oluşan asimetrileri dengelemektir. Sayın Cem Keçe’nin eğitimde bahsettiği çok sevdiğim bir benzetmeyi sizinle paylaşayım. “Erkek kurttur, kadın onu köpekleştirmeye çalışır. Erkek için başarı; kurt köpeği olarak kalabilmektir.” Burada bahsi geçen sosyalleşme-bireyselleşme dengesidir. Erkek kendini kurt olarak hissettiği, özgür olduğunu iddia ettiği anlarda mutludur. Kadın ise yaptığı faaliyetlerde çift olarak anıldığında daha çok keyif alır.

Çift terapilerinde bireyselleşme diye bahsettiğimiz partnerimiz olmadan yapmaktan keyif aldığımız faaliyetlerdir. Kendimize vakit ayırdığımızı hissettiğimiz, hobiler, dost sohbetleri, halı saha maçları, altın günleri, kız kıza, erkek erkeğe tüm toplantılarımızı bu grup içerisinde alabiliriz. halı sahaBu faaliyet kimi zaman bir golf turnuvasıdır, kimi zaman da kahvehanede ki eşli batak partisidir. (Buradaki eş, genelde hemcinsimiz olan oyun arkadaşımız tabi ki…) Yani maddiyattan ve kültürel etmenlerden bağımsız herkesin kendine göre bir bireyselliği vardır.

Sosyalleşme dediğimizde ise partnerimizle yapmayı arzuladığımız, başka çiftlerle vakit geçirdiğimiz anları kastediyoruz. Başka bir deyişle Ahmet’ler, Ayşe’ler diye anıldığınız, bowling oynamaya giderken falancalara da haber verelim mi, hafta sonu pikniğe gitsek filancalar da gelir mi cümlelerini kurduğunuz her durum sosyalleşme faaliyetidir. Her çiftin sosyalliği de kendine özgüdür. Bazı çiftler ev dışında  konserlerde, sinemada, tiyatroda vakit geçirmeyi tercih ederken, bazı çiftler ise evlerde bir araya gelinen akşam oturmalarını sosyalleşme faaliyeti olarak tercih edebilir.  çiftler

Erkek için bireyselleşme olmazsa olmazdır. Sosyalleşme olursa iyi olur, olmasa da çok bir şey kaybetmez. Kadınlarda bu durum tam tersidir. Sosyalleşme olmazsa olmaz, bireyselleşme olmasa da olur diye düşünürler. Geçmişinizde partnerinizle yaşadığınız krizlerin kendi aileleriniz ile ilgili olanları dışarıda tuttuğunuzda geri kalan krizlerinizin çoğunun bu sosyalleşme-bireyselleşme dengesinin kurulamamasından kaynaklandığını göreceksiniz. Bireyselleşmeye karşı direnen erkekle buna izin vermeyen kadın arasında ya da sosyalleşmeye zorlayan kadın ile buna direnen erkek arasındaki krizler biraz düşündüğünüzde size de çok tanıdık gelecektir. Mutlu bir ilişkinin olmazsa olmazı bu dengenin tahsis edilmesine bağlıdır. Dengeden bahsedebilmek için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye gayret etmelidir. Eğer halı saha maçınızın sorun olmasını istemiyorsanız, filancalara akşam çay içmeye gideceksiniz ya da arkadaşınızın düğününe yanınızda eşinizle beraber gitmek istiyorsanız, eşinizin mesai çıkışı arkadaşları ile buluşması durumunda arıza çıkartmayacaksınız.

romantizmBenzer bir denge de romantizm-erotizm algısında söz konusu. Kadın için romantizm ne kadar önemliyse erkek için de erotizm o kadar önemlidir. Kadın elde etmek istediği romantizmin diyetini devamındaki erotizm ile öderse erkek romantizm konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirme de daha sürdürülebilir bir tavır takınacaktır. Aynı şekilde erkek de arzu ettiği erotizmin diyetinin (çok hoşuna gitmese de) erotizm öncesine planladığı romantik anların sayısının artmasına bağlı olduğunu öğrenecek ve bu durumdan rahatsızlık duymayacaktır.

erotizmBülent Ortaçgil’in çok sevdiğim “Sensiz Olmaz” şarkısında alıntı yapacak olursak;

“Aşk bir dengesizlik işi, dengeye dönüşendir sevgi…”

Seçilmişler, Atanmışlar, Öpülmüşler ve Diğerleri…

Terapi derslerden birinde çok hoşuma giden bir metaforla karşılaşmıştım. Bir durum ve bu durum karşısındaki tutum ve davranışlarınızın sorgulandığı oldukça başarılı bir örnek.surprise-birthday-party-ideas-03 Durum şöyle; yorgun argın işten eve dönüyorsunuz. Kapıyı bir açıyorsunuz ki… Sürpriz… Doğum gününüz ve sizin için sürpriz bir doğum günü partisi hazırlanmış. Karşınızda; anneniz, babanız, kardeşleriniz, eşiniz ve çocuklarınız. Ve işte o müthiş soru. İlk kimi öpersiniz?

Cevaplar değişkenlik gösteriyor. Toplumsal öğretilerin arkasına sığınanlar (anamın babamın yanında eşimi nasıl öpeyim vs..), en son gördükleri süreyi sorgulayanlar (mesela kardeşiniz yurtdışından gelmiş ve en son bir yıl önce görmüş olabilirsiniz gibi.), çocukları olmayanlarda  olduğunu varsayalım dediğimizde çocuklarının o anki yaşlarını soranlar ve daha niceleri…

Siyasetle çok ilginiz olmasa da uzak kalamayacağınız bir ülke de yaşıyoruz. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun bazı siyasilerin lüzumundan fazla konuştuğunu ve her ortamda karşımıza çıktığını söylersek fazla söylemiş olmayız sanırım. Bu siyasilerin konuşmalarındaki cürret ve özgüvenin arkasında yazının başında sorduğumuz sorunun cevabı gizli. Bu siyasiler seçilmiş kişilerdir.politician Onları oraya taşıyan bir çoğunluk var ve halka seçme şansı verildiğinde onlarca kişi arasından onları seçtiler. Bu durumda gelelim sorumuzun ideal cevabına. İlk öpmen gereken kişi eşindir. Çünkü az önce tanımladığımız kalabalıktaki herkes atanmış sadece bir kişi seçilmiştir. Çünkü saksı değildir o. En çok ona söz vereceksin, ilk onu öpeceksin. Anne ve baban sen dünyaya geldiğinde hatta ondan çok önce sana atanmış kişiler. Kardeşlerin ne yaparsa yapsın değiştiremezsin, görmezden gelemezsin. En çeldirici şık olarak çocukların hadisesine gelirsek. Çocuğun da sana atanmış kişidir. Bu esmer çıktı ben sarışın istiyordum diyemezsin, bakıma muhtaç olabilir, haylazın biri çıkabilir, tüm özellikleri ile benimsersin ve ömrünün sonuna kadar artısıyla eksisi ile kabul edersin. Eşin ise tamamen senin tercihindir. Sarışın istiyordum diyemezsin. o zaman sarışınını seçseydin derler, onunla ilgili değişkenlerin tamamı senin seçimindir. Hayatının bundan sonrasında bu sıfatı taşıması yada taşımaması da dahil her şey senin kararlarının kapsamı içindedir. Atanmışların eskisi olmaz. Eski annem, eski babam, eski kardeşlerim, eski çocuuklarım diyemezsin ama pekala eski eşim diyebilirsin. O senin zorunlulukların arasında değildir. Doğrusuyla yanlışıyla sen seçmişsindir. Aksini iddia ediyorsan bir yerde hata yapıyorsun. Görücü usülü, beşik kertmesi ve daha nicesi sorumluluklarını aldığın sürece karşısında durabileceğin, senin adına verilmiş kararlardır. Bu sorumluluklardan kaçınarak senin adına alınan kararlara itiraz etmediysen bu artık senin kararın demektir. Hepimizin bildiği güzel bir laz atasözü der ki; ya sevdiğini alacaksın, ya aldığını seveceksin (bu cümle tabi ki laz şivesi ile). Eğer seçilmişse söz sahibi olmak istemesini göz ardı edemezsin. Atanmışları susturabilirsin belki ama seçilmiş kişilerin haklı  çığlıklarını duymazdan gelemezsin. Aklında soru işareti kalmadan, tüm toplumsal yargılara kulak asmadan seçilmişini gönül rahatlığıyla öp canım kardeşim.

Seçilmiş Aileler

Hayatımızın hiçbir kısmında iki kişilik bir dünya kurma şansımız olmadı. Yanlış anlaşılmasın. bundan hiçbir zaman da şikayetçi olmadık. Tanıştığımız anda koskoca bir öğrenci topluluğunun üyeleriydik. Sonrasında öğrenci evleri ve altı kişilik tamamen seçilmiş üyelerden oluşan aileler.öğrenci evi  İnanın bazen bir aileden çok daha fazlası paylaşılır o öğrenci evlerinde. Dersten kaldığınızda, terk edildiğinizde, parasız kaldığınızda, çoğu yaşadığınız ilklerde hep o seçilmiş kardeşleriniz vardır yanınızda. Sonra şanslıysanız onlardan bazıları ile yollarınız tekrar kesişir. Ben o konu da çok şanslıyım. Emre ve Alper Tunga ile yollarımız çok kesişmese de bir telefon mesafesinde olduklarını bilmek çok güzel ve seçilmiş kardeşlerin rahatlığıyla hayatta adım atabilmenin güvenini bana hep yaşattılar. Burak Su hayatımın her anında arkadaş maskesinin altında saklı bir abilik ve yaşam koçluğu görevini hep sürdürdü. Kendi misyonundan oldukça fazla nasibini alanlardan biriyimdir. Benim gibi daha nicelerinin hayatına dokunmaya devam ettirdi. öğrenci sofrasıSerkan ise aramızda yaş farkı olmamasına rağmen kendini hep kardeşim olarak hissettirdi. Bir erkek kardeşim olmadı ama olsaydı ancak bu kadar hayatına dokunmama müsade ederdi ve kardeş olarak benim hayatımda varolabilirdi. Üniversitedeki ev arkadaşlarınızın kıymetini bilin, onlar sizin ilk seçilmiş aileleriniz.

hakkari
Hakkari

Okulun bitmesiyle Pınar Van’da çalışmaya başladı ben Ankara’daydım. Eş tayini için düğünden altı ay önce nikah yaptık. Evlilik yıldönümünü kutluyorduk hala ayrıydık. Sonrasında (Pınar’ın tam da Van’dan artık sıkıldığı zamanlarda) ben kura çektim ve Hakkari. Pınar’ın o çok sıkıldığı coğrafyaya kısa tatillerde stres atmak için gidiyorduk. Beraber çalıştığım bir bayan devre arkadaşım vardı Gülşah. Benim gibi tıpta uzmanlık sınavına hazırlanıyordu. Misafirhanelerin zorluğunu ve soğukluğunu Pınar da ben de oldukça iyi biliyorduk. Arkadaşıma bizimle kalmasını önerdik, bir odamızı ona tahsis ettik. Ve yine alışık olduğumuz seçilmişlerden oluşan aile ortamını kurduk. Oldukça eğlenceli ve unutamadığımız iki yıl geçirdik gönlümüzün sağ alt köşesi Hakkari’de.  Görevim icabı sık sık operasyonel birliklerle ailemden uzak kalsam da onlar iki genç bayan kurdukları öğrenci evinin huzuru içinde bırakıyordum. Hatta öyle ki Pınar’ın hamileliği boyunca benden çok faydası dokunmuştur Gülşah’ın. Yaz zamanı operasyonel birliklere izin verilmediğinden dolayı yaz tatillerini bile ikisi beraber planlıyorlardı. O artık bizim ailemizin küçük kızıydı. Hakkari’deki görevimizin bitmesinden bir gün sonra ailemizin yeni atanmış üyesi Sarper aramıza katıldı. Seçilmiş üyelerimizden Gülşah aramızdan ayrıldı.

Yeni bir bebeğin aileye gelmesiyle ilgili yüzlerce yazı yazılmıştır. Bu aile hayatınız için bir devrimdir ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bizim henüz iki kişilik bir dünya inşa etme şansımız olmadığı için (ki tatillerimiz de dahil) hayatımızda çok önemli bir değişiklik olmadı. Gül annem (Pınar’ın annesi) ve Elif (Pınar’ın kardeşi) İstanbul’da geçirdiğimiz iki yıl boyunca bizimle beraberdi. Bizim evde kalan hiç kimse misafir ismiyle anılmaz. Biz her zaman ailenin yeni üyesi olarak hissederiz. Umarım öyle de hissettirebiliyoruzdur. Geniş bir aile konseptinde geçen iki yıllık İstanbul maceramızda benim tıpta uzmanlık sınavına hazırlık ile ilgili insan üstü yoğunlaşmam (ki benim için büyük, insanlık için küçük bir puan aldım, çok iyi bir puan olmadığının farkındayım ama sonuçta üç yıllık Ankara maceramı yaşama fırsatım olan aile hekimliği uzmanlığına yerleştim.) nedeniyle, aile içi haricinde bir hayat tahsis etmek de oldukça zorlandık.

Sınav sonuçlarının açıklanması ile yeni bir hayat ve yeni bir aile inşası için Ankara’ya taşındık. Burda geçirdiğimiz ilk yılımızda Gül annem ailemize dahildi. Elif’i iş ortamından dolayı İstanbul’da bırakmak zorunda kaldık. Ama Ankara’daki ailemiz bu kadardan ibaret değildi artık. Yan komşumuz olan Atalay ailesi ile bütünleşip geniş bir aile oluşturduk. Yeni ebeveyn figürlerimiz Mehmet Ali amca ve Emine teyze bizi hiçbir zaman bir komşu olarak görmedi. Direk ailelerine dahil etti. Çocukları İrfan abi Burcu, ve İbo yaşlarına göre kardeş sıralamamızda yerlerini aldı. Akşam yemekleri birleşti. Uzun yolculuklar sonrasında hedefe ulaştığınızı bildireceğiniz ebeveyn sayısı arttı. Sarper de kendi yaşına uygun üç kardeş sahibi oldu.  Atalay ailesinin en küçük üyeleri olan Kıraç, Ada ve Buğçe Sarper için unutamayacağı mahalle arkadaşlarından çok daha fazla beraber büyüdükleri kardeşler oldular.komşular

Karşı komşumuz olan Tiryaki ailesi… İki kişilik bir dünya inşa etmek ne demek ben onlardan öğreniyorum. Abilerimiz ve Ablalarımız oldular. Aradaki yaş farkının önemini yitirdiği ve kitaplarda hep okuduğum “aile dostumuz” lafının ne demek olduğunu anladığım Köksal ve Çiğdem çifti gösterdikleri yol, örnek hayat tarzları ve çiftler arası dengenin rol modelliğinde yıllar sonra nasıl bir çift olmamız gerektiğini bize her hareketlerinde ve aldıkları önemli kararlardaki duruşlarında öğrettiler. Mesleklerine yakışır bir şekilde hayatımızın her aşamasında ve insan olarak kültürel inşamız için oldukça fazla birikim oluşturmamızı sağladılar. Benim hayatımda eksik olan bir boşluk olan abi ve abla kavramlarını tüm detayları ile yaşattılar.

Ankara’daki ikinci yılımızda Olgun (Pınar’ın Kuzeni) eğitim durumundan dolayı ailemize katıldı. Bir yılın üzerinde bir birlikteliğimiz oldu. Ben iki kız kardeş sahibiyim, Pınar da öyle. Sarper feminen figürlerin ağır bastığı bir bebeklik geçirdi. Benim de sınav temposundan dolayı sorumluluklarımı aksatmam ile birlikte bu uçurumun derinleştiğini farkediyordum. Olgun’un en güzel yanı ailemize ve Sarper’e benden sonra ikinci bir erkek rol model oluşturdu. Bu ailemiz ve Sarper için oldukça önemliydi. Benim içinde erkek kardeş eksikliğimi kapatıp hayatına dokunma ve nasihat etme egomu tatmin etmeme olanak sağladı.IMG_20141214_213657 Sarper benim bütün arkadaşlarıma ismiyle hitap ederken ilk kez isminin sonuna abi sıfatı ekleme şerefini Olgun’a verdi.  Yüksek lisansının bitmesiyle ailemizden ayrılsa da mutlaka yine kesişecek yollarımız.

Seçilmiş kardeş çekirdek ailelerimiz var bi de. Yakın arkadaşların oluşturduğu çekirdek ailelerin birbiri ile ilgili etkileşimleri ve birbirilerine öğrettikleri hakkında daha farklı bir yazı var kafamda. O yüzden kardeş gibi yaşadığımız arkadaşlarımıza ve onların ailelerin hayatımıza kattıklarına yer vermedim bu yazıda.

Şu sıralar yeni bir tayin hazırlığındayız. Buradaki ailelerimizden uzaklaşacağız ve yeni aileler inşa etmeye gideceğiz. Söylemek istediğim dinamik ilişkilerden kuruludur aile. Birbirine anlamlandırılamaz ilişkilerle bağlıdır. Çoğu zaman akrabalık ilişkileri ile bağlansa da bazen bu ilişkilerin çok ötesine geçer. Kuzen ilişkisi kardeş ilişkisine evrilir, komşu ilişkisi abi, abla, yer yer anne ve baba sorumluluğu ile yer değiştirir. Yeni üyeleri tüm sorumlulukları ile olumlu ve olumsuz tüm getirileri ile dahil edersiniz ailenize. Onlar çünkü ailenin seçilmiş üyeleridir. Coğrafi yakınlık size yepyeni aileler kurmanıza fırsat verir. Hele ki her üç dört yılda bir yer değiştirme mecburiyeti sağlıyorsa mesleğiniz, bu fırsatları iyi değerlendirin. Yakınlaşmaktan korkmayın, ev anahatarlarınızın yedeklerini teslim ettiğiniz, çocuklarınızı emanet ettiğinizde sizden daha iyi bakacaklarına emin olduğunuz, çat kapı önlerinde bitebildiğiniz, rol yapmadan evinizdeki en doğal hallerinizle yanlarında var olabildiğiniz  yeni aileler inşa edin ve seçilmiş ailelerin gölgesinde yep yeni anılar ve insanlar biriktirin.

Nerede o eski bayramlar…(?)

şeker            Ramazan yaklaştığında oruç ile ilgili tartışmalar, cinsellik ile dini öğretilerin kesiştirilme çabaları, uzmanlar uyarıyor şeklinde ramazan süresince uyulması gereken diyet programları,  ve daha sayamadığım nice haberler hicri takvime bağımlı bir döngüsellikle her yıl karşımıza çıkar. Bayram zamanının yaklaşması ile bu sefer de nerde o eski bayramlar haberlerine maruz kalırız.  Eski örf adetlerden örneklerin verildiği, bayramların tatil değil de ailelerin bir araya geldiği özel günler olduğunun hatırlatıldığı yüzlerce paylaşıma rastladık sosyal medya da. Bu hicri takvime bağımlı döngüsellik  ile yeni kuşağın bayramları tatil olarak değerlendirme çabasında bir bağlantı olabilir mi?

harclik-    Her ailenin belli aralıklarla yaşadığı, kimi zaman çözmesinin bir hayli zaman aldığı krizleri mevcuttur. Bu krizlerin bayram ve benzeri tarihlerde toplandığını söylersek çok da haksız sayılmayız. Bu bayram kimin tarafına gidilecek? Eşimin annesi ile de konuşmuyoruz ama mecbur el öpmek lazım, ya o sırada ters bir laf söylerse, şu miras olayının konuşulması lazım abimlerle, vs.. Bu örneklere eminim sizde okurken yenilerini katıyorsunuz.

Bir de maddi kriz olayı var. Seksenlerde bankalar günümüzde olduğu gibi bol keseden kredi vermiyorlardı. Kredi kartı sistemi ile kimseye çaktırmadan borçlanma şansı da olmayınca ailelerin banka gibi kısa vadeli nakit ihtiyaçlarını karşılayan amcaları dayıları komşuları olurdu. Eminim siz de ailenizden bir isim geçirdiniz aklınızdan. Ve elalem denilen örgütün bir şey deme ihtimaline karşın bütün hayatlar kısıtlanırdı. Falanca amcaya borcu varken eve televizyon alınmaz, tatile gidilmez vs. Borcunu ödeyebilecek seviyeye gelene kadar ilgili amcaya ziyaret süreleri uzar ve mümkün olduğunca kaçınılmaya çalışılırdı. Bu durumdan kaçamayacağınız ve yüzleşme zorunda olduğunuz zamanlar malum bayram zamanları. Bu durumun anksiyetesi (kaygısı) döngüsel olarak her yıl tekrarlanırdı o zamanlar. Ve farkında olunmadan seksenlerin çocuklarına bu kriz beklentisi her bayram öncesinde hissettirildi. Anneler kız çocuklarına bayram temizliği adı altında tüm streslerini aktarırken, erkek çocuklarının yaramazlıklarına olan tahammül bayram yaklaştıkça azalırdı.

Krizleri teğet geçme isteği ne yazık ki sadece devletlerde olmuyor. Her birey kriz beklentisi olan zamanlardan kendini sakınmaya ve bu krizi teğet geçirebileceği alternatif planlara ya da bahanelere sığınıyor. Tüm çocukluğu bu hicri takvime göre döngüsel krizler ve kriz beklentisinin doğurduğu ailesel anksiyete bozuklukları arasında geçen bireylerden bahsediyoruz. Büyüyüp, hayatları ile ilgili kararları alabilme yeterliliğine kavuştuklarında, döngüsel krizlerin teğet geçmesi için kendilerince bir savunma ve korunma mekanizmasını devreye sokuyor olabilme ihtimalini aklımızın bir kenarında tutmalıyız. En kullanışlı savunma mekanizması vaktin de dar olduğunu öne sürerek alternatif tatil planlarının arkasına sığınmak olabilir.tatil

Kendi ebeveynlerinin anne ve babalarını mutlu etmek için ömürlerini feda ettiklerini gören bireyler, buna rağmen ebeveynlerinin hayallerindeki hayatı yaşayamadıklarını ve ellili yaşlarına geldiklerinde aslında o kadar da mutlu olmadıklarını fark ettiklerinde, o eski bayramların yaşanmasının bir aileyi mutlu etmek için yeterli olmadığını düşünüyor olabilir. Bir kuşak üstün mutluluğu tabi ki önemlidir. Onlara gerekli ilgiyi ve değeri hissettirmekten geri kalmadan ortak müştereklerde buluşmak imkansız değildir. Aile büyüklerinin haklı isteklerini karşılamaya çalışırken, yeni kurdukları ailenin mutluluğunu feda etmeden, şu an ki kuşağın mutluluk dengesinin de dahil edildiği yeni ve dengeli bayramlar geleceğin kuşağının yani bugünün çocuklarının bu hicri takvime bağımlı kriz beklentisinden kurtulmasına ve daha sağlıklı bayramlar yaşamasına faydası olabilir. Ama yine de krizleri ile sevinçleri ile, biriktirilen iyi ya da kötü hikayeleri ile, pek de haksız sayılmazsınız. “Nerede o eski bayramlar…”

Aile A.Ş.

ev

İyi insanlar her zaman iyi aileler inşa edemeyebilir ancak iyi aileler genelde iyi insanlar inşa ederler. Dünyayı daha yaşanır kılmak istiyorsak değişime başlamak için yüzümüzü ailelere ve onların dinamiklerine çevirmekten başka çaremiz yok. Her bilim kendi içerisinde aileyi ve onun kendine has özelliklerinin kendi disiplinlerine yansımalarını incelemeye başladı. Aile psikolojisi, aile sosyolojisi, aile danışmanlığı, aile hekimliği artık adını sıkça duyduğumuz bilimsel bilim dalları olarak karşımıza çıkıyor. Tüm kültürlerde birleşme bir araya gelme ve saflığın sembolü olarak geçen aile kavramı herkeste ortak ve olumlu düşünceler oluşturan bir sıfat olarak da kullanımına rastlamaktayız. Aile oteli, aile arabası, aile filmi, aile çay bahçesi gibi daha bir çoklarını saymak mümkün. Genel olarak tek başına aileyi sıfat olarak kullanmak istediğimizde yaş gözetmeksizin herkesin ihtiyaçlarına karşılık veren, herkesimin gelişim ve kültürel yapısına hitap eden ortak kabul görmüş bir normdan bahsettiğimizi söylersek yanılmış olmayız. Hal böyleyken aile içi aldığımız kararlar ve yönetim tarzımız ne kadar aile sıfatının kapsamı içerisinde kalıyor? Aile içi iletişim modellerimiz ve karar alma mekanizmalarımız, ödül ceza sistemlerimiz ve iş bölümlemelerimiz  herkesin ihtiyaçlarına, gelişim basamaklarına ve kültürel altyapısına uygun olup olmadığına dikkat ediyor muyuz?

Bir makale geçti elime yakın zamanda. Wall street journal da 2013 yılında yayınlanmış. Okumak isteyenler için linki yazımın sonunda mevcut.* Starr ailesi ezber bozan bir yöntemle aile içi yönetimini planlamayı seçiyor. Evin babası David yazılım mühendisi, yaşları 10 ile 15 yaş arası 4 çocuğa eşi Eleanor bakıyor. Aile içi yönetim sorunlarını çözmek için David’in çalışma ortamına odaklanmayı tercih ediyorlar ve aileyi “Agile” metodu ile yönetmeyi deniyorlar. Agile metodu çalışanlar küçük gruplara ayrılıyor ve çok kısa zaman dilimlerinde işler yapılıyor. Yöneticilere büyük duyurular yaptırmak yerine takım kendi kendini yönetiyor. Sürekli geri dönüş alıyorsunuz. Günlük güncelleme seanslarınız ve Haftalık değerlendirmeleriniz var.   Bu teknik bizim ailede tutmaz dediğinizi duyar gibiyim. İş yaşamının stresinin aile ortamına taşınacağı ile kaygılarınızın olması ve aile dinamiklerinin işyerindekilerden farklı olduğu ile ilgili düşüncelerinizin olması oldukça normal. Bu metod çalışanların kurumsal bağlılığını arttırdığı gibi karar alma mekanizmalarındaki söz sahibi olma durumuna bağlı motivasyon ve özgüven artışına neden oluyor. Ailelerimizdeki her bir bireyin daha fazla motive olmaya ihtiyacı var. Kurumsal bağlılığın artmasına az da olsa faydası olacaksa (ki ben oldukça faydalı olacağı kanaatindeyim) sizce de denemeye değmez mi?

Büyük şirketlerin ekip toplantılarında kocaman beyaz silinebilir tahtalar üzerinde herkesin sorumlulukları yazılı olur. Bunu ailemize nasıl uyarlayacağız derseniz gün içerisinde herkesin yapması gereken sorumluluklar küçük büyük ayrımı yapmadan bir liste şeklinde buzdolabına asılır.

  • Yüzünü yıka
  • Kahvaltını hazırla
  • Bulaşıkları makineye koy
  • Akvaryuma yem at
  • Çantanı hazırla

Her birey için belirlenmiş bir liste vardır ve yapılan işin başına bir onay işareti konur. Büyüklerin iş ortamlarında bu onay işaretini atarken aldıkları hazzı düşündüğünüzde çocuklarınızda bir işi daha halletmiş olmanın verdiği gururu hayal etmek hiç de zor olmayacaktır.

Gelelim haftalık aile toplantılarına. Agile metodunun ışığında aile bireylerine şu sihirli üç soruyu sormalıyız.

  1. Bu hafta ailemizde ne yolunda gitti?
  • oyuncakları toplamak
  • dedemleri arayıp hal hatır sormak
  • servis saatinde kapı önünde hazır olmak
  1. Bu hafta ailemizde ne yolunda gitmedi?
    • ödevlerin saat sekize kadar bitirilmesi
    • çorapların kirli sepetine atılması
    • kendi yatağında uyanma
  2. Önümüzdeki hafta için ne yapmalıyız?
    • daha fazla kitap okuyun
    • kirli torbasındaki çorap sayısı kadar (kirli çorap!!) dondurma hakkı

özellikle bu son madde tüm aile bireylerine kendi ödül ve ceza sistemlerini kurma ve bu konuda bir uzlaşma sağlayacağı için oldukça beğenilme olasılığı yüksek. Sonuçta Agile metodunun doğasında ekiplerin kendi kendini yönetmesi var.

Starr ailesi ile vakit geçirme şansı bulan Sunday New York Times yazarı ve televizyon programcısı Bruce Failer mutlu ailelerin sırlarını üç ana başlık altında özetliyor.

Adapte edin. Her ailenin farklı iç dinamikleri vardır. Değişen dünya koşullarında geleneksel aile yapısından günümüze aktarılacaklar arasında aile ritüelleri olması oldukça güzel ancak bunların koşullarının ve zamanlarının modern aile yaşantısına adaptasyonu şarttır. Örneğin aile yemeği her akşam aynı saatte yenmesi şart değil. Ailenin bir arada olması ve günün kısa bir değerlendirilmesi olanağı sağlayan bu ritüelde aile için faydalı ve karar alma süreçlerine etkili kısmı 10 dakika olarak bulunmuş. Geri kalan zaman tuzu uzatır mısın, dirseklerini masaya yaslama gibi rutin konuşmalardan oluşmakta. Öyleyse bu verimli 10 dakikalık sohbet kısmı başka bir öğüne ya da herkes için daha uygun olabilecek yatmadan önceki bir saate kaydırılabilir.

Çocukları yetkilendirin. Ebeveynler olarak emir vermek ve bu emirlerin uygulanmasını istemek olağan bir süreç olarak görülse de işletmelerin çoğu yukarıdan aşağıya inen şelale (waterfall) yönetim tarzının kabul edilemez olduğunu seksenlerin başından itibaren kabul etmeye başladılar. Çocukların daha fazla hata yapmalarına müsade edin ve onların kendi kendilerine yetişmelerine imkan sağlayın. Bruce Failer evlerindeki bir sorunun aşırı tepki vermek olduğunu ve bununla ilgili neler yapılabileceğini ailece tartışılırken ikiz olan sekiz yaşındaki kızlarından birisi “haftada 5 dakika aşırı tepki verme hakkımız olsun” diye bir öneride bulunmuş. Tüm aile bireyleri bu kararı oldukça olumlu bulmuşken diğer kız çocuğu “peki bu 5 dakikayı bir seferde kullanmak zorunda mıyız? Örneğin ben 30 saniye olarak 10 sefer kullanabilir miyim?” diye sormuş. Görüyorsunuz ödül ceza sistemi için ortak mutabakat metni çıkıyor ve alınan kararlarda aileden birilerinin sizi çok şaşırtacak ve belki hiç aklınıza gelmeyecek önerilerle geldiğini göreceksiniz. Çocuklarınızın kendi bütçelerinden hata yapmaları konusunda hoşgörülü olun ve yönlendirme yapmadan hataları farketmelerine imkan sağlayın. Şüphesiz ki şu an 50 TL lik bir bütçeyi uçuruma sürüklemesi, ileride yıllık 50 bin TL lik bir bütçeyi uçuruma sürmesinden ve belki de 500 bin TL lik bir mirası uçuruma sürüklemesinden hem kendisi için hem de makro düzeyde ülke ekonomisi için daha olumlu bir tablodur.

Hikayenizi anlatın  Bu aralar bu kalıpla o kadar sık karşılaşıyorum ki. Benim hayatımın çok önemli karakterlerinden birisi olan ve her yol ayrımına geldiğimde bana yeni ufuklarla ilgili cesaretimi arttıran kritik kavşaklarımın başrol oyuncusu  Mustafa Burak Su (yazılarına mbrks.com’dan ulaşabilirsiniz) içinde bulunduğu dijital pazarlama sektöründe insanların iç dünyalarındaki hazineleri ulaşmakta en önemli olan şeyin hikaye anlatmak olduğunu söyler ve izlediğimiz her reklam projesinde bu hikayeyi görmek ister. Hatta göremediği zaman da sinirlendiğini hissederim. Agile metodu için hikaye anlatmanın önemine gelecek olursak adaptasyon önemli de olsa kökene inmeyi unutmamak lazım. Şirketlerin yapmış olduğu görev belirleme ve değerleri tanımlama işleminin aileye uyarlanmış kısmından bahsediyoruz. Biz bir aile olarak hangi değerlere bağlıyız? 10 maddeyi geçmeyecek bir liste.

  • bir arada olmaya önem veririz
  • çözümsüzlük istemeyiz
  • çevreye saygılı olmak önemlidir
  • ….

Hikaye anlatmanın bir diğer yolu da onlara nereden geldikleri ile ilgili bilgileri sunmak. Bir araştırmada çocuklara çok basit Ne Biliyorsunuz? testi uyguladılar. Büyükanne ve büyükbabalarınızın nerede doğduklarını biliyor musunuz? Anne ve babanızın hangi şehirde liseye gittiklerini biliyor musunuz? Ailenizde zor bir hastalıkla karşılaşan ve o hastalığın üstesinden gelen birileri var mı? Bu testte biliyor musunuz ölçeğinden yüksek puan alan çocukların özsaygısı en yüksek olan ve hayatlarını kontrol etme sezgisi en yüksek olanlar olduğu tespit edilmiş.  Geniş bir öykünün parçası olduğunu hisseden çocuklar kendine güveni daha yüksek olan çocuklar olacaklardır. Hikayelerinizi anlatın. pozitif anlarınızı ve negatif anlarınızın üstesinden nasıl geldiğinizi onlara anlatmak, zorda kaldıkları zamanlarda kullanacakları alet çantasına yeni enstrumanlar eklemek olduğunu göreceksiniz.

Agile yöntemine yönelik Bruce Feiler’ın tespitlerini özetleyecek olursak, adapte edin, çocukları yetkilendirin ve hikayelerinizi anlatın. Büyük planlar yapmaya gerek yok,  ihtiyacımız olan küçük adımlar, küçük başarılar. Mutluluk bizim bulduğumuz değil yarattığımız şeydir. İyi aileler olsun efendim.

* http://www.wsj.com/articles/SB10001424127887323452204578288192043905634