Kızılötesi, iletişim alanında kısa mesafelerde veri aktarmak için kullanılan bir teknoloji. Bu şarkıyı duyduğum zaman mesafenin kısa olma şartı doğru mu diye düşündüm. Sadece ben değil, Kenan Doğulu da düşünmüş ki “Engel mi mesafeler aşk yoluna” diye sorma gereği duymuş. Önce ikili ilişkilerimizde kullanabileceğimiz iletişim metodlarını hayatımıza giriş sırasına göre hatırlatmak istedim.
Dumanla haberleşme çağında yaşanan ilişkileri saymazsak yazının insanoğlunun hayatına girmesiyle birlikte duygu ve düşünceler mesafeler arası transfer olmaya başladı. Mektup konusuna aşinalığınız var mı bilmiyorum, yaşınız ya da ilginiz bu yöndeyse mektupla ilişki yürütmenin iyi ve kötü yönleri hakkında fikriniz vardır. İyi bir mektup fanatiğiydim ben. Ortaokuldan itibaren mektup arkadaşlarım vardı. Lise’de mahlas kullanarak yirmiye yakın mektup yollamışlığım vardır platonik sevdiğime… (yakalanınca tüm büyüsü kaçtı tabi) Üniversitede duygusal yoğun olduğum ama itirafı dostluk engeline takılan arkadaşlarıma da mektup yazmışlığım vardır.
Mektubun şöyle bir dezavantajı var, duyguların iletilmesi gerçek zamanlı değil. Gerçi bu bazen avantaj da olabiliyor. Çok sinirlendiğiniz bir şeyi anlatmaya çalışırken karşı tarafın bunu gayet sakin bir şekilde okuyacağını unutmamanız gerekiyor. Onun cevabı elinize geçtiğinde o ilk sinirinizden eser kalmamış oluyor. Ayrıca mektup size
defalarca okuyup kontrol etme şansı sağlıyor. Aynı zamanda bu da size, yazdığınız herşeyden sonuna kadar sorumlu olma zorunluluğu getiriyor. “Yanlışlıkla yazmışım” deme lüksünüz yok, “ben onu aslında anneme yolluyordum sana mı gelmiş” deseniz olmaz, “çok sarhoştum” bahanesi mektup yoluyla hiç kullanılmış mıdır bilmiyorum ama zannetmiyorum. Mektubun en çok savunduğum tarafı ise yazmak iyileştiricidir. Duygularınızı yaşamaya yetecek kadar size zaman tanır. Belki de eski sevdaların böylesi uzun sürmesi bundandır.
Sonra telefon girdi hayatımıza… Önce yazdırmalı dönem ki bu dönemin sevgililer arası iletişimindeki fayda ve zararları ile ilgili kullanıcı tecrübem yok. Sonrasında kişiselleşmiş (haneselleşmiş daha doğru olabilir) kullanım ile birlikte her ev bu teknoloji harikasından nasibini almaya başladı. Telefon ile uzun sohbetler ve günlük ulaşıma olanak sağlayan bir iletişim girdi hayatımıza. Duygu aktarımında tahmin yöntemi başladı. “Sesin kötü geliyor, hayırdır hasta mısın?” ya da “kesin sende bir şey var tutuk konuşuyorsun” gibi yüzlerce örneği yaşamışsınızdır. Artık duyguları naklederken arada zaman yoktu. Yalnızca sesin nakline müsaade olduğu için duyguların tahminleri sesin o anki durumuyla ilişkilendirilmeye çalışılıyordu. Ki hoş, bu metod hala anneler arasında sıklıkla kullanılıyor.
Cep telefonları ve internet benzer zamanlarda yerini aldı ikili, mesafeli iletişimimizde… Cep transfer vardı hatırlayanlarınız bilir, gece belli bir saatten sonrası beleş olan. Ne ilişkiler heba olup gitti o kadar uzun telefon görüşmelerine alışık olmayan bünyelerimizde. Konu bulmakta zorlandıkça “ben zaten nefesini dinliyorum” erotik bahanesinin yanında uyuyakalmalar, telefonu kenara bırakıp kitap okumalar ve daha niceleri… Öyle demeyin iletişim ciddi bir maliyetti. Çaldırmanın “aklımdasın” anlamına geldiği yıllardan bahsediyorum. 99 cevapsız aramanın ekranda göründüğü andaki tarifsiz kalp atışları. Başınıza neler geleceğini anladığınız zamanlar. Bu cep transfer olayı devrim niteliğindeydi. Kısa mesaj tarifelerinin ucuzlaması ile çok sevdik gün içinde kendimizi hatırlatmayı. 160 karakterle sınırlı trip atmalar. Hatta 160 karaktere sığamayıp, BoşlukKullanmadanYazmalar, sssz hrf ykmş gb dvrnmlr. Veee yanlışlıkla atılan mesajlar. Aksi gibi rehberde ilk sırada “Abim” olur. Siz düşünün gerisini artık. Doğru kişiye atılan yanlış mesajlar da var tabi. Bir arkadaşım uzaktaki sevdiceğine “kokunu çok özledim” yerine “kukunu çok özledim” yazıp gönderdi diye kriz yönetmek zorunda kalmıştı.
İnternet sohbetleri önce IRC sohbet odaları ile girdi hayatımıza. “Özele gel” mesajı ile başlayan ya da var olan ilişkideki iki kişinin kendine iletişebilecekleri sanal mekan bulması sistemi üzerine kuruluydu bu sohbetler. Nickname ile orda tanıştık, hatırlarsınız yazının başında dediğim gibi biz ona yazılı metinlerde mahlas diyorduk… Sonrasında kişiselleşmiş numaralar ile ICQ ardından görüntülü görüşme ve MSN birbiri ardına hayatımızda yerlerini aldı.
Facebook geldi ve kendimizi, olmak istediğimiz gibi ifade edebileceğimiz bir duvar verdi bize. Hatıra defterlerinin kısıtlı yüzeyinde “bana kalbin kadar temiz bu sayfadan…” diye başlayan bir kaç dize ile süslenmeye çalışılan boş anı defteri sayfalarının çok daha gelişmiş haliyle karşı karşıyaydık. Hem kendi derdimizi kitlelere anlatabiliyor hem de arkadaş çevresi dediğimiz kalabalıktan gereğinden fazla da olsa haberdar olabiliyorduk.
Bu kadar kalabalığa ihtiyacımız var mı tartışılır. Örneğin ilkokul arkadaşın, hayatının bir evresinde var oldu ve sen onu tekrar bulana kadar uzun bir süre meşguliyetlerin arasında yer almadı. Artık onun evlilik yıldönümünde eşine aldığı hediyeyi paylaştığı iletinin altına, sen de kutlama cümleleri yazma gereği duyuyorsun. Aynı şekilde nerde tanıştığını bile unuttuğun yüzlerce insan, doğumgününde senin için çok önemli olanlar ile aynı sıraya girip, duvarında kutlama mesajları oluşturuyor. Aslında çok da farkında olmadan çok da işlevsel olmayan bir trafiğin içinde bulduk kendimizi. Bundan daha önemlisi ikili iletişimimizi kitleler önünde yapma geleneği başladı. Aynı evde yaşayan çiftler birbirilerini ne kadar çok sevdiklerini, birbirilerinin duvarları üzerinden söyleme gereği duyar oldu.
Ve sonra iletişim alışkanlıklarımızı altüst eden akıllı telefonlar hayatımızdaki vazgeçilmez yerlerini aldı. Whats-app diye bir şey hayatımıza girdi ki sormayın. İletişimdeki en büyük bahanemizi, bundan da daha önemlisi en büyük tesellimizi elimizden aldı. Yoksayılmışlığın dehlizlerinde yapayalnız bıraktı bizi. Telefonla aradığımızda telefon açılmayınca evde yoktur diyorduk. Cep telefonları çıkınca duymamıştır, arkadan mesaj attık dönmediyse görmemiştir. Ama bu whats-app denilen amca dedi ki ilk tık sen gönderdin.. ikinci tık.. ona ulaştı.. veeee mavi iki tık. Okudu ama seni yeterince önemsemiyor. Yoksa dönerdi. Ve artık günümüzde hatrı sayılır bir tripleşme malzemesi oldu bu mavi tık. Gerçi artık kapatılabiliyormuş ama eminim siz de herkes kadar kapatabilme konusunda cesursunuzdur.
Arada mesafe olduğunda bu iletişim metotlarını nasıl verimli kullanalım ya da uzak mesafeler aşka engel mi diye yazmaya yakında devam edeceğim. Ama ufak bir ipucu vermek gerekirse “Aşk” kızılötesinden sanki daha ötesi.. Sağlıcakla efendim…